Orhan ÖZATİK
Köşe Yazarı
Orhan ÖZATİK
 

ATATÜRK NEDEN ÖLDÜ?

ATATÜRK NEDEN ÖLDÜ?   Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm sebebi ile ilgili bilgileri incelemeden önce, ömrü boyunca geçirdiği hastalıkları ve savaş alanlarında aldığı yaraları da bilmemiz oldukça önemlidir. 57 yıl gibi kısa sayılabilecek ömrünün son 15 yılı dışında kalanları bu millet uğruna savaş alanlarında geçmiştir. Son 15 yılı ise yıkılmış, tarumar olmuş, halkı büyük bir sefalet ve yokluk içinde olan bu memleketin yeniden imar edilmesi, muasır medeniyetler seviyesine çıkarılması için geceli gündüzlü çalışılarak bu ülkeye adanmıştır.   Atatürk’ün doğduğu yıllarda salgın hastalıklar çok fazla görülüyordu. Kardeşi Makbule Hanım dışında 4 kardeşi daha vardı. Ancak bu kardeşlerini erken yaşlarda hastalıklar dolayısıyla kaybetti. Küçük kardeşi Naciye 20 yaşında vefat etti. Küçük yaşta difteri ve kuş palazı hastalığına yakalandı. Ahmet ve Ömer ismindeki kardeşleri bu hastalıklardan küçük yaşta öldüler, ancak Allah’ın bizlere büyük bir lütfu olarak Atatürk bu hastalıkları atlatarak hayatta kaldı.   Manastırdaki askeri okula başladığı yıl sıtma hastalığına yakalandı. Bu hastalık ömür boyu ciddi rahatsızlıklar geçirmesinde önemli bir faktördü.   1911 yılında Trablusgarp’a gönderildi. Bu bölgeye giderken yolda hasta oldu. Hastalığı atlattıktan sonra cepheye giderek savaş alanlarında önemli başarılara imza attı. Ancak 1912 yılında Derne’ye yapılan taarruz sırasında yüzünden yaralanırken, gözünde çok önemli bir hasar meydana geldi. Sol gözündeki bu hasar ömür boyu kalıcı olacaktı.   Çanakkale savaşları sırasında daha önce yakalandığı sıtma hastalığı nüksetmişti. Bir taraftan savaşırken diğer taraftan hastalığın verdiği yüksek ateş, titreme gibi şikayetlerle baş etmeye çalışıyordu. Bu hastalık vücutta büyük halsizlik yaratmasına rağmen cepheyi hiçbir zaman terk etmedi. Conk bayırındaki çarpışmalar sırasında kalbinin üzerine gelen şarapnel parçası ile ilgili olarak hatıralarında şöyle bahsetmişti: "10 Ağustos 1915, vurulduğumun duyulması bütün cephelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumda kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı. Aynı gün gece, yani 10 Ağustos günü, beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi ordu komutanı Liman Von Sanders Paşa'ya hatıra olarak verdim." Osmanlı ordularının başında bulunan Liman Von Sanders paşa bu saati aldıktan sonra hatıra olarak yeni bir saati Atatürk’e hediye etmiştir.   Çanakkale savaşı boyunca sadece sıtma ile mücadele etmedi. Aynı zamanda kendisini çok hasta eden ve ileride kronikleşecek olan böbrek hastalığı da meydana geldi. 1917 yılında, o zamanlar veliaht olan Vahdettin ile birlikte gittiği Almanya’da böbrek hastalığı çok şiddetlenince Avusturya’ya geçerek hastanede uzun süre tedavi edildi.   Bu hastalıkları dışında biraz daha hafif değerlendirilebilecek olan kulak egzaması da gençlik yıllarında karşılaştığı hastalıklardandı. Ancak bu hastalık da zaman zaman iltihaplanarak ömrü boyunca onunla beraber olacaktı.   Milli mücadele dönemi boyunca hastalıklar yakasını hiç bırakmadı. Samsun’a çıktığında böbrek hastalığı nüks etti ve Havza’da bulunan kaplıcalarda kısa süreli tedavi yapıldı. Kongre için Sivas’a gittiğinde ise Sıtma hastalığı tekrarladı ve ateş, titreme ile kendini gösteren belirtiler kongre boyunca devam etti.   1921 yılında Polatlı’da cephede iken 3 kaburgası kırıldı. Kaburga kırılması çok fazla acı ve ızdırap verir. Ancak Atatürk, kırık kaburgaları ve yoğun, dayanılmaz ağrılara rağmen cepheye giderek savaşmaya devam etmiştir. Sıtma hastalığı bu dönemde de devam ediyor, ateş ve titreme nöbetleri aralıksız devam ediyordu.   Ateşli bulaşıcı hastalıklar ile mücadele eden Ulu Önderimiz, 1923 yılı kasım ayında ilk kalp krizini geçirdi. 10-11 Kasım 1923 tarihinde meydana gelen kalp krizine ilk müdahaleyi Dr. Refik Saydam yapmıştır. Öğle yemeği sırasında meydana gelen kalp krizinde Atatürk masadan kalkamamış, morfin yapılarak ilk müdahale gerçekleştirilmiştir. Krizin sebebi olarak aşırı yorgunluk ve stres gösterildi.   2. kalp krizi 2 gün sonra gene Çankaya köşkünde oldu. Ömrünü bu vatan için feda eden Ulu Önderimiz kalp krizi geçirdiğinde henüz 42 yaşında idi. 1927 yılında 3.kez kalp krizi geçirdi.   Bu son kalp krizinden sonra yaklaşık olarak 10 yıl boyunca çok fazla hastalık belirtisi görülmedi. 1936 yılına gelindiğinde kasım ayında bir sabah yüksek ateş ve halsizlik ile uyandı. Sağ yanında büyük bir ağrı hissediyordu. Hekimler tarafında zatürre teşhisi konuldu.   1937 yılına gelindiğinde hastalık belirtileri ve şikayetler değişik bir hal almaya başladı. Vücudunda sık sık kızarıklıklar, kaşıntı ve burunda kanamalar olmaya başlar. Tedavi eden hekimler cilt hastalığı olabileceğini düşünüp o yönde tedavi vermeye başlarlar.   Cilt hastalığı olduğu düşünülen bulgular sebebi ile tedavi için 1938 yılında Yalova’ya termal tesislere geldiğinde, Dr. Nihat Reşad Belger tarafından muayene edilir. Muayene sırasında karaciğerdeki büyüme sertlik tespit edilir. O zamana kadar yapılan teşhis ve tedaviler yanlıştır. Maalesef hastalık bu sebeple ilerlemiştir. 3 hafta boyunca mutlak istirahat ve tedavi planı çıkarılmış, 12.günde belirtiler azalmaya başlamıştır. 3 hafta mutlak istirahat ve tedavi yapılması gerekliliğine rağmen, devlet işlerinin kendisini beklediğini söyleyerek önce Bursa’ya ardından İstanbul’a geçmiştir. Yolda maalesef gene zatürre olmuştur.   Yakalandığı hastalık günden güne daha halsiz ve bitkin olmasına sebep olduğu halde ve hekimlerin mutlak istirahat etmesini istemelerine rağmen, memleket meseleleri ile ilgilenmek için, yapılan tavsiyelere uymamıştır.   Hatay sorunu Atatürk için çok önemliydi. Bu sorunu çözmek için, hasta olmasına rağmen gece gündüz çalışmaya devam etti. Temmuz 1938 de Hatay sorunu çözüldükten sonra büyük bir rahatlama içine girdiği, yakınları tarafından ifade edilmiştir.   Maalesef hastalığı giderek artmış ve 10 Kasım 1938 tarihinde aramızdan ayrılmıştır.   57 yıl gibi kısa sürecek bir ömür bu vatan, bu millet için feda edilmiştir.  Ruhu Şad Olsun   Kalın Sağlıcakla      

ATATÜRK NEDEN ÖLDÜ?

ATATÜRK NEDEN ÖLDÜ?

 

Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm sebebi ile ilgili bilgileri incelemeden önce, ömrü boyunca geçirdiği hastalıkları ve savaş alanlarında aldığı yaraları da bilmemiz oldukça önemlidir. 57 yıl gibi kısa sayılabilecek ömrünün son 15 yılı dışında kalanları bu millet uğruna savaş alanlarında geçmiştir. Son 15 yılı ise yıkılmış, tarumar olmuş, halkı büyük bir sefalet ve yokluk içinde olan bu memleketin yeniden imar edilmesi, muasır medeniyetler seviyesine çıkarılması için geceli gündüzlü çalışılarak bu ülkeye adanmıştır.

 

Atatürk’ün doğduğu yıllarda salgın hastalıklar çok fazla görülüyordu. Kardeşi Makbule Hanım dışında 4 kardeşi daha vardı. Ancak bu kardeşlerini erken yaşlarda hastalıklar dolayısıyla kaybetti. Küçük kardeşi Naciye 20 yaşında vefat etti. Küçük yaşta difteri ve kuş palazı hastalığına yakalandı. Ahmet ve Ömer ismindeki kardeşleri bu hastalıklardan küçük yaşta öldüler, ancak Allah’ın bizlere büyük bir lütfu olarak Atatürk bu hastalıkları atlatarak hayatta kaldı.

 

Manastırdaki askeri okula başladığı yıl sıtma hastalığına yakalandı. Bu hastalık ömür boyu ciddi rahatsızlıklar geçirmesinde önemli bir faktördü.

 

1911 yılında Trablusgarp’a gönderildi. Bu bölgeye giderken yolda hasta oldu. Hastalığı atlattıktan sonra cepheye giderek savaş alanlarında önemli başarılara imza attı. Ancak 1912 yılında Derne’ye yapılan taarruz sırasında yüzünden yaralanırken, gözünde çok önemli bir hasar meydana geldi. Sol gözündeki bu hasar ömür boyu kalıcı olacaktı.

 

Çanakkale savaşları sırasında daha önce yakalandığı sıtma hastalığı nüksetmişti. Bir taraftan savaşırken diğer taraftan hastalığın verdiği yüksek ateş, titreme gibi şikayetlerle baş etmeye çalışıyordu. Bu hastalık vücutta büyük halsizlik yaratmasına rağmen cepheyi hiçbir zaman terk etmedi.

Conk bayırındaki çarpışmalar sırasında kalbinin üzerine gelen şarapnel parçası ile ilgili olarak hatıralarında şöyle bahsetmişti: "10 Ağustos 1915, vurulduğumun duyulması bütün cephelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumda kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı. Aynı gün gece, yani 10 Ağustos günü, beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi ordu komutanı Liman Von Sanders Paşa'ya hatıra olarak verdim." Osmanlı ordularının başında bulunan Liman Von Sanders paşa bu saati aldıktan sonra hatıra olarak yeni bir saati Atatürk’e hediye etmiştir.

 

Çanakkale savaşı boyunca sadece sıtma ile mücadele etmedi. Aynı zamanda kendisini çok hasta eden ve ileride kronikleşecek olan böbrek hastalığı da meydana geldi. 1917 yılında, o zamanlar veliaht olan Vahdettin ile birlikte gittiği Almanya’da böbrek hastalığı çok şiddetlenince Avusturya’ya geçerek hastanede uzun süre tedavi edildi.

 

Bu hastalıkları dışında biraz daha hafif değerlendirilebilecek olan kulak egzaması da gençlik yıllarında karşılaştığı hastalıklardandı. Ancak bu hastalık da zaman zaman iltihaplanarak ömrü boyunca onunla beraber olacaktı.

 

Milli mücadele dönemi boyunca hastalıklar yakasını hiç bırakmadı. Samsun’a çıktığında böbrek hastalığı nüks etti ve Havza’da bulunan kaplıcalarda kısa süreli tedavi yapıldı. Kongre için Sivas’a gittiğinde ise Sıtma hastalığı tekrarladı ve ateş, titreme ile kendini gösteren belirtiler kongre boyunca devam etti.

 

1921 yılında Polatlı’da cephede iken 3 kaburgası kırıldı. Kaburga kırılması çok fazla acı ve ızdırap verir. Ancak Atatürk, kırık kaburgaları ve yoğun, dayanılmaz ağrılara rağmen cepheye giderek savaşmaya devam etmiştir. Sıtma hastalığı bu dönemde de devam ediyor, ateş ve titreme nöbetleri aralıksız devam ediyordu.

 

Ateşli bulaşıcı hastalıklar ile mücadele eden Ulu Önderimiz, 1923 yılı kasım ayında ilk kalp krizini geçirdi. 10-11 Kasım 1923 tarihinde meydana gelen kalp krizine ilk müdahaleyi Dr. Refik Saydam yapmıştır. Öğle yemeği sırasında meydana gelen kalp krizinde Atatürk masadan kalkamamış, morfin yapılarak ilk müdahale gerçekleştirilmiştir. Krizin sebebi olarak aşırı yorgunluk ve stres gösterildi.

 

2. kalp krizi 2 gün sonra gene Çankaya köşkünde oldu. Ömrünü bu vatan için feda eden Ulu Önderimiz kalp krizi geçirdiğinde henüz 42 yaşında idi. 1927 yılında 3.kez kalp krizi geçirdi.

 

Bu son kalp krizinden sonra yaklaşık olarak 10 yıl boyunca çok fazla hastalık belirtisi görülmedi. 1936 yılına gelindiğinde kasım ayında bir sabah yüksek ateş ve halsizlik ile uyandı. Sağ yanında büyük bir ağrı hissediyordu. Hekimler tarafında zatürre teşhisi konuldu.

 

1937 yılına gelindiğinde hastalık belirtileri ve şikayetler değişik bir hal almaya başladı. Vücudunda sık sık kızarıklıklar, kaşıntı ve burunda kanamalar olmaya başlar. Tedavi eden hekimler cilt hastalığı olabileceğini düşünüp o yönde tedavi vermeye başlarlar.

 

Cilt hastalığı olduğu düşünülen bulgular sebebi ile tedavi için 1938 yılında Yalova’ya termal tesislere geldiğinde, Dr. Nihat Reşad Belger tarafından muayene edilir. Muayene sırasında karaciğerdeki büyüme sertlik tespit edilir. O zamana kadar yapılan teşhis ve tedaviler yanlıştır. Maalesef hastalık bu sebeple ilerlemiştir. 3 hafta boyunca mutlak istirahat ve tedavi planı çıkarılmış, 12.günde belirtiler azalmaya başlamıştır. 3 hafta mutlak istirahat ve tedavi yapılması gerekliliğine rağmen, devlet işlerinin kendisini beklediğini söyleyerek önce Bursa’ya ardından İstanbul’a geçmiştir. Yolda maalesef gene zatürre olmuştur.

 

Yakalandığı hastalık günden güne daha halsiz ve bitkin olmasına sebep olduğu halde ve hekimlerin mutlak istirahat etmesini istemelerine rağmen, memleket meseleleri ile ilgilenmek için, yapılan tavsiyelere uymamıştır.

 

Hatay sorunu Atatürk için çok önemliydi. Bu sorunu çözmek için, hasta olmasına rağmen gece gündüz çalışmaya devam etti. Temmuz 1938 de Hatay sorunu çözüldükten sonra büyük bir rahatlama içine girdiği, yakınları tarafından ifade edilmiştir.

 

Maalesef hastalığı giderek artmış ve 10 Kasım 1938 tarihinde aramızdan ayrılmıştır.

 

57 yıl gibi kısa sürecek bir ömür bu vatan, bu millet için feda edilmiştir.

 Ruhu Şad Olsun

 

Kalın Sağlıcakla

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.