Mehmet GÜREL
Köşe Yazarı
Mehmet GÜREL
 

Sınav...

Evet gençler, üniversite sınavı sonuçları belli oldu.   Tüm hazırlıklar, uzaktan yakından dersler, testler, soru bankaları, stres ve kabus bitti. Bu sene çok değişik bir psikoloji vardı ülkede bu sınav ve sonuçları üzerine.   Önce sınav hazırlığında vurdu adayları, tüm dünyayı alt üst eden Covid-19. Anne babalar ve tabi ki adaylar, uzaktan eğitimi tam anlayamadan evlere kapanıverdiler. “Oh.” dedi öğrenciler, evde rahat rahat, erken kalkma derdi olmadan, yediğin önünde, yemediğin ardında. İnterneti olan, hele akıllı telefonu, tablet bilgisayarı olanlar bir anda kıral oluvermişlerdi. Erken tatil yüzlerini güldürdü…   Ama akıllı davrananlar, kendi kendine çalışabilenler bu sıkıntılı karantina günlerinden kazançlı bile çıktılar. Evlerinde kitaplarından, internetten, uzak eğitimlerle, video derslerle hazırlandılar bu sınava.   Bir de son yıllarda moda gibi gençleri saran - niye bu ismin verildiğini bir türlü kavrayamadığım - “Mezuna kalma” durumu var. Mezuna, mezun olan kişiye nasıl “kalınır.”..? Ne demektir..? Türkçe uyumsuzluğu ve anlamsızlığıyla ağzıma oturamamış bir terim olmuştur. Mezun olup evde kalmanın kısaltılması herhalde.    Neyse; “Ben istediğim bölümü kazanmak için bir sene daha çalışacağım.”  ya da “Ne yapmak istediğime karar verebilmek için bir sene araştıracağım, sonra tekrar sınava gireceğim.” anlamına gelen, gençlerin ve ailelerinin ikinci kez kendilerine şans tanımalarını anlatıyor aslında.   Her geçen yıl böyle düşünen genç sayı artıyor. Bu sene de Covid-19'un da etkisiyle başka bir psikoloji vardı. Sanırım boş kalan kontenjanlardan da anlaşılacağı gibi; hocasız, mekansız, anlamsız üniversiteler, kontenjan ayarsızlıkları nedeni ile boş kalan bölümler ve tercih yapmayan öğrenci sayısından bu senenin yüksek eğitim ortamı kendini gösteriyor.    Sevmiyorum böyle konuşmayı ama o günlerdeki anlayış ile günümüzdeki farkı belirtmeden de geçemeyeceğim. Bizim zamanımızda (pöh), tercih yapmadan ikinci defa sınava girme isteği (mezuna kalma düşüncesi) olana tembel gözüyle bakılır, makbul genç durumundan çıkarılıp anarşik (anarşist) bile olunuverirdi, Allah muhafaza...   Tabi tercihlerimizi bile sınava girmeden yaptığımız, istediğimiz bölümleri şans eseri tutturduğumuz yıllardı onlar.    Aslında ne kadar anlamlı ikinci bir dememe daha yapmak. Veya ne istediğine bakabilmek. İşte tam da bu anlatmak istediğim.    Ne yapmak istediğini bilmek. Hangi uğraştan mutlu olduğunu keşfetmek. Nasıl daha fazla üretken olabildiğini görmek. Neden o bölümü tercih ettiğini kavrayabilmek.   Evet bugün gençlerimiz daha bilinçli tercihler yapmak istiyorlar. Annem, babam ne olmamı istiyor, çevrem beni hangi meslekte görüyor, sorularını en azından bizim kuşağımız kadar düşünmüyorlar artık...   Doğrusu da bu zaten. Topluma hangi uğraşı üzerinden fayda sağlayabilirim? Üretkenliğime paralel olan iş hangisi? Gibi sorular en doğru cevabı bulacaklarınız...   Tabi bizim kuşağımızla bugün arasında daha başka farklar da var. Mesela bizler kendimize meslek seçerken, emekli olana kadar yüksek getiri sağlayacak, emekli olduktan sonra da torunlarımızı sevebileceğimiz huzurlu bir hayat hayali kurardık. Emeklilik, bizim ve bizden önceki kuşakların çalışma sebepleriydi...   Oysa şimdi durum bu değil. “Ömür boyu öğren, ölene kadar çalış” çağına geldik...   Ne demek şimdi bu..? Dediğinizi duyar gibiyim.    Öncelikle, insan ömrü uzadı. 50 yıl önceki şartlara göre şimdi herhalde 20 yıl daha uzadı ortalama ömrümüz. Hele 2050'lerde, 120 - 130 yıla uzayacağı öngörülüyor..    En basitinden bu ne anlama geliyor; 90 yıllık ortalama insan ömründe 55-60 yaşında emekli olup çalışma hayatından daha uzun süre, 30-35 yıl bedavadan kimse size bakmaz, bu bir.    Çalışma hayatı uzayacağına göre, 50-60 yıl aynı işi aynı şekilde ve şartlarda kimse yapamaz, bu iki. Onun için değişen, gelişen dünya şartlarında, kendi uğraşınızın farklı noktalarını keşfedip, değişik uzmanlıklar alabilirsiniz. Ya da o güne kadar yaptığınız işten çok daha farklı ama severek yapacağınız başka programları tamamlayabilirsiniz. Üniversiteler, Özel eğitim kurumları artık bunların çoğuna cevap verebiliyor.    Eskiden sadece Açık Öğretim vardı dışarıdan ikinci, üçüncü dal eğitimi alabileceğiniz (hala, giderek güçlenen bir şekilde bu konuda ağırlığı olan ve olması gereken) şimdi ise uzaktan eğitim yöntemleri, internet imkanları ile interaktif derslerin işlenebildiği ortamlar sayesinde çeşitlenme yolunda ilerlemekte...   Yani üretken olmanın emekliliği yok artık. Kahve köşelerinde pişpirik oynayanlarımız, babalarımız, dedelerimizin yerini her gün yeni bir şeyler öğrenen ve bu öğrendiklerini üretime dönüştürebilen nesiller aldı. Artık deniz kenarında yazlığa sahip olmak çok sıkıcı bulunuyor. Çocuklarının özel okul masrafları için çalışmak yeni nesile göre değil. Çabuk üretip, bir an önce tüketecekler.    Çağ buna geliyor.    Eğer varlığımızı sürdüreceksek, önce öğreneceğiz, sonra da üreteceğiz. Aksi takdirde hep tüketen olarak, müşteri konumunda hesabı ödeyen her seferinde biz oluruz. O da ödeyebilirsek. Dün kanal İstanbul kıyı arsaları, inşaatlar, turizm vardı bugün doğalgaz, yarın neremiz olur meçhul.    İşte bizim asıl sınavımız da budur. Allah hepimize zihin açıklığı versin…

Sınav...

Evet gençler, üniversite sınavı sonuçları belli oldu.

 

Tüm hazırlıklar, uzaktan yakından dersler, testler, soru bankaları, stres ve kabus bitti. Bu sene çok değişik bir psikoloji vardı ülkede bu sınav ve sonuçları üzerine.

 

Önce sınav hazırlığında vurdu adayları, tüm dünyayı alt üst eden Covid-19. Anne babalar ve tabi ki adaylar, uzaktan eğitimi tam anlayamadan evlere kapanıverdiler. “Oh.” dedi öğrenciler, evde rahat rahat, erken kalkma derdi olmadan, yediğin önünde, yemediğin ardında. İnterneti olan, hele akıllı telefonu, tablet bilgisayarı olanlar bir anda kıral oluvermişlerdi. Erken tatil yüzlerini güldürdü…

 

Ama akıllı davrananlar, kendi kendine çalışabilenler bu sıkıntılı karantina günlerinden kazançlı bile çıktılar. Evlerinde kitaplarından, internetten, uzak eğitimlerle, video derslerle hazırlandılar bu sınava.

 

Bir de son yıllarda moda gibi gençleri saran - niye bu ismin verildiğini bir türlü kavrayamadığım - “Mezuna kalma” durumu var. Mezuna, mezun olan kişiye nasıl “kalınır.”..? Ne demektir..? Türkçe uyumsuzluğu ve anlamsızlığıyla ağzıma oturamamış bir terim olmuştur. Mezun olup evde kalmanın kısaltılması herhalde. 

 

Neyse; “Ben istediğim bölümü kazanmak için bir sene daha çalışacağım.”  ya da “Ne yapmak istediğime karar verebilmek için bir sene araştıracağım, sonra tekrar sınava gireceğim.” anlamına gelen, gençlerin ve ailelerinin ikinci kez kendilerine şans tanımalarını anlatıyor aslında.

 

Her geçen yıl böyle düşünen genç sayı artıyor. Bu sene de Covid-19'un da etkisiyle başka bir psikoloji vardı. Sanırım boş kalan kontenjanlardan da anlaşılacağı gibi; hocasız, mekansız, anlamsız üniversiteler, kontenjan ayarsızlıkları nedeni ile boş kalan bölümler ve tercih yapmayan öğrenci sayısından bu senenin yüksek eğitim ortamı kendini gösteriyor. 

 

Sevmiyorum böyle konuşmayı ama o günlerdeki anlayış ile günümüzdeki farkı belirtmeden de geçemeyeceğim. Bizim zamanımızda (pöh), tercih yapmadan ikinci defa sınava girme isteği (mezuna kalma düşüncesi) olana tembel gözüyle bakılır, makbul genç durumundan çıkarılıp anarşik (anarşist) bile olunuverirdi, Allah muhafaza...

 

Tabi tercihlerimizi bile sınava girmeden yaptığımız, istediğimiz bölümleri şans eseri tutturduğumuz yıllardı onlar. 

 

Aslında ne kadar anlamlı ikinci bir dememe daha yapmak. Veya ne istediğine bakabilmek. İşte tam da bu anlatmak istediğim. 

 

Ne yapmak istediğini bilmek. Hangi uğraştan mutlu olduğunu keşfetmek. Nasıl daha fazla üretken olabildiğini görmek. Neden o bölümü tercih ettiğini kavrayabilmek.

 

Evet bugün gençlerimiz daha bilinçli tercihler yapmak istiyorlar. Annem, babam ne olmamı istiyor, çevrem beni hangi meslekte görüyor, sorularını en azından bizim kuşağımız kadar düşünmüyorlar artık...

 

Doğrusu da bu zaten. Topluma hangi uğraşı üzerinden fayda sağlayabilirim? Üretkenliğime paralel olan iş hangisi? Gibi sorular en doğru cevabı bulacaklarınız...

 

Tabi bizim kuşağımızla bugün arasında daha başka farklar da var. Mesela bizler kendimize meslek seçerken, emekli olana kadar yüksek getiri sağlayacak, emekli olduktan sonra da torunlarımızı sevebileceğimiz huzurlu bir hayat hayali kurardık. Emeklilik, bizim ve bizden önceki kuşakların çalışma sebepleriydi...

 

Oysa şimdi durum bu değil. “Ömür boyu öğren, ölene kadar çalış” çağına geldik...

 

Ne demek şimdi bu..? Dediğinizi duyar gibiyim. 

 

Öncelikle, insan ömrü uzadı. 50 yıl önceki şartlara göre şimdi herhalde 20 yıl daha uzadı ortalama ömrümüz. Hele 2050'lerde, 120 - 130 yıla uzayacağı öngörülüyor.. 

 

En basitinden bu ne anlama geliyor; 90 yıllık ortalama insan ömründe 55-60 yaşında emekli olup çalışma hayatından daha uzun süre, 30-35 yıl bedavadan kimse size bakmaz, bu bir. 

 

Çalışma hayatı uzayacağına göre, 50-60 yıl aynı işi aynı şekilde ve şartlarda kimse yapamaz, bu iki.
Onun için değişen, gelişen dünya şartlarında, kendi uğraşınızın farklı noktalarını keşfedip, değişik uzmanlıklar alabilirsiniz. Ya da o güne kadar yaptığınız işten çok daha farklı ama severek yapacağınız başka programları tamamlayabilirsiniz. Üniversiteler, Özel eğitim kurumları artık bunların çoğuna cevap verebiliyor. 

 

Eskiden sadece Açık Öğretim vardı dışarıdan ikinci, üçüncü dal eğitimi alabileceğiniz (hala, giderek güçlenen bir şekilde bu konuda ağırlığı olan ve olması gereken) şimdi ise uzaktan eğitim yöntemleri, internet imkanları ile interaktif derslerin işlenebildiği ortamlar sayesinde çeşitlenme yolunda ilerlemekte...

 

Yani üretken olmanın emekliliği yok artık. Kahve köşelerinde pişpirik oynayanlarımız, babalarımız, dedelerimizin yerini her gün yeni bir şeyler öğrenen ve bu öğrendiklerini üretime dönüştürebilen nesiller aldı. Artık deniz kenarında yazlığa sahip olmak çok sıkıcı bulunuyor. Çocuklarının özel okul masrafları için çalışmak yeni nesile göre değil. Çabuk üretip, bir an önce tüketecekler. 

 

Çağ buna geliyor. 

 

Eğer varlığımızı sürdüreceksek, önce öğreneceğiz, sonra da üreteceğiz. Aksi takdirde hep tüketen olarak, müşteri konumunda hesabı ödeyen her seferinde biz oluruz. O da ödeyebilirsek. Dün kanal İstanbul kıyı arsaları, inşaatlar, turizm vardı bugün doğalgaz, yarın neremiz olur meçhul. 

 

İşte bizim asıl sınavımız da budur. Allah hepimize zihin açıklığı versin…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.