Mehmet GÜREL
Köşe Yazarı
Mehmet GÜREL
 

Materyalist enjeksiyon...

“Kırmızı Beyaz, Kralını tanımaz” nasıl yorumlanmalı?   “Galaksinin en güçlüsü” kim olabilir?   “Rakiplerinin göremediğini gör, yapamadığını yap, kuralları sen koy. Oyunda güç budur” hangi oyun için söylenebilir?   “Önlem almak anneliğin doğasında var” da babaların doğasında yok mu?   “Evimizin kralı ...... kombi” nasıl kral oluyor?   “Sen de efsane ol...” olamazsan yazık herkes olabilir yerer ki o ürünü kullan...   “Harca harca bitmez...” diye bir tavsiye neden verilir?   “Bizim tarzımız yeter, milletçe tarzımız güzel.” Şovenizme övgü değil midir?   “Önüm arkam ben.” mi?   “Katıl bize...” derken siz kimsiniz?   Tırnak içinde olanların neler olduğunu anlamışsınızdır herhalde. Her gün bize enjekte edilenlerden, hayatımıza, aklımıza sokulanlardan.   Reklam sloganları...   Günümüzde (kanal ayırımı yapmadan) bir reklam kuşağında bunlardan en az yarısını duyma ihtimaliniz çok yüksek.   Reklam şirketleri işlerini bilmiyor değildir herhalde. Bir ürünün pazarlanması için toplumun, hedef kitlelerinin nelerden hoşlandıklarını, kültür sevilerini, hangi olayları duygu sömürüsü yapabileceklerini bilmeleri gerekiyor.    Bunun içi de reklam şirketleri hazırlık yaparken profesyonelce hareket edip araştırma firmalarına anketler yaptırırlar. Ne de olsa rekabet ortamı. Tam bir Materyalizm örneği. Hedef kitlelerini belirleyip, onların tüm kimlik şartlarının ortaya çıkmasını beklerler. Araştırma firmaları da çok az bir hata ile bu istenenleri belirlerler...   Reklam zekası denen bir olgu var. Ve bu tamamı ile reklamın hedef kitlesinin zekası ile ilgili. Çünkü reklam dediğimiz şey hitap ettiğini inandıramıyor, onun zeka seviyesinde olamıyorsa başarısız olarak görülür.    Yaklaşık 20, 30, 40 yıl önceki reklam sloganlarından seçmeler de aşağıda, bir de onlara, ne reklamı olduğu ve sloganını yazarak bakalım;   - Deterjan: Öyle hızlı temizler ki sanki bu dünyadan değil!   - Maden suyu: Meyveler gaza geldi...   - Margarin: Aklımı seveyim.   - Şarküteri: Ne yediğimiz önemlidir.   - Şampuan: Baş döndüren ışıltılı saçlar...   - Bebek bezi: Çişimi yapiyom, çişimi yapiyom popom kupkuru kalıyo!   - Parfüm: Önce hisset sonra yaşa!   - Gazoz: Ayılana gazoz, bayılana limon...   - Araba: Teknoloji aşka geldi.   - Çikolata: Hiç aklımdan çıkmıyor ki!   - Bilgisayar: İçinizdeki dahiyi uyandırın.   - Meyve suyu: Sadece en iyiler bu kutuya girebilir.   - Çikolata: Mutlu et kendini!   - Gazoz: On yüz bin milyon baloncuk yuttum...   - Banka: Başka bir arzunuz?   - Kadın çorapları: Eskimiş çoraplarınızı atın. Atmazsanız paspas yapın.   - Margarin: Yoksa siz hala annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?   - Lastik: Kontrolsüz güç, güç değildir...   - Sakız: Nazar etme n'olur, çalış senin de olur.   - Çakmak: Çakar çakmaz çakan çakmak!   Aradaki farkı görebildiniz herhalde...   O zaman da bir takım sömürüler, şimdi ise başkaları mevcut...   Bugün izlediğimiz reklamlarda; sebepsiz özgüveni, kendiliğinden ayrışımı, şiddetin doğallığını, anlamadan inancı, fenomen gücü, olmayacak kazancı, cinsiyet kalıplarını toplum olarak kanıksamaktayız.   Mesele de bu...   - Bir tarikat şeyhinin 12 yaşındaki bir kız çocuğuna yaptıklarını, nezaket ortamında “pedofili” olarak bile dile getirmeyen ne bir hükümet yetkilisi, bir Diyanet Başkanı, bir TV haber programı olmadıkça,   - Bir Jandarma mensubunun, karşı cins ile yaşadıklarının -rıza olsa da olmasa da- sonucunda bir genç kızın hayatına mal olmasını, canına kıymasını yorumlayabilecek bir Komutan, bir Bakan çıkmadıkça,   - Kadınların giydikleri ile değil, erkeklerin baktıklarıyla hatta icraatleriyle ilgilenen bir dini görüşü dile getiren, ahlaksızlığı, namussuzluğu sadece kadında aramak yerine erkek ahlakını anlatan okul kitapları yayınlanmadıkça,   - Din bilgilerinin herkese açıklığını, bu bilgilerin şeyhlerin, hocaların tekelinde olmadığını, okuyan, aklı olan her varlığa aitliğini, dini anlatan kişilerin mübarek olmadıklarını, Kuran'ı okumaktan daha çok  anlamanın sevap olduğunu, isteyen herkesin hiç bir aracı olmadan tüm bilgilere ulaşabileceğini beyan eden bir Diyanet İşleri Başkanı olmadıkça,   - Üniversite denen kurumları, yüz sene önce din baskısı ile yobazlaşmış, zamanının tek eğitim kurumu olan medreselere benzeterek, dışarıdan gelen bağımsız akılları devre dışı bıraktırarak, yöneticilerini güdümlü hale getirmek adına akademisyenler tarafından yapılan yönetim seçimlerini anlamsızlaştırdıkça,   Bu reklamları daha çok izleyeceğiz demektir...   Reklamları bir de bu gözle izleyelim, ne dersiniz..?

Materyalist enjeksiyon...

“Kırmızı Beyaz, Kralını tanımaz” nasıl yorumlanmalı?

 

“Galaksinin en güçlüsü” kim olabilir?

 

“Rakiplerinin göremediğini gör, yapamadığını yap, kuralları sen koy. Oyunda güç budur” hangi oyun için söylenebilir?

 

“Önlem almak anneliğin doğasında var” da babaların doğasında yok mu?

 

“Evimizin kralı ...... kombi” nasıl kral oluyor?

 

“Sen de efsane ol...” olamazsan yazık herkes olabilir yerer ki o ürünü kullan...

 

“Harca harca bitmez...” diye bir tavsiye neden verilir?

 

“Bizim tarzımız yeter, milletçe tarzımız güzel.” Şovenizme övgü değil midir?

 

“Önüm arkam ben.” mi?

 

“Katıl bize...” derken siz kimsiniz?

 

Tırnak içinde olanların neler olduğunu anlamışsınızdır herhalde. Her gün bize enjekte edilenlerden, hayatımıza, aklımıza sokulanlardan.

 

Reklam sloganları...

 

Günümüzde (kanal ayırımı yapmadan) bir reklam kuşağında bunlardan en az yarısını duyma ihtimaliniz çok yüksek.

 

Reklam şirketleri işlerini bilmiyor değildir herhalde. Bir ürünün pazarlanması için toplumun, hedef kitlelerinin nelerden hoşlandıklarını, kültür sevilerini, hangi olayları duygu sömürüsü yapabileceklerini bilmeleri gerekiyor. 

 

Bunun içi de reklam şirketleri hazırlık yaparken profesyonelce hareket edip araştırma firmalarına anketler yaptırırlar. Ne de olsa rekabet ortamı. Tam bir Materyalizm örneği. Hedef kitlelerini belirleyip, onların tüm kimlik şartlarının ortaya çıkmasını beklerler. Araştırma firmaları da çok az bir hata ile bu istenenleri belirlerler...

 

Reklam zekası denen bir olgu var. Ve bu tamamı ile reklamın hedef kitlesinin zekası ile ilgili. Çünkü reklam dediğimiz şey hitap ettiğini inandıramıyor, onun zeka seviyesinde olamıyorsa başarısız olarak görülür. 

 

Yaklaşık 20, 30, 40 yıl önceki reklam sloganlarından seçmeler de aşağıda, bir de onlara, ne reklamı olduğu ve sloganını yazarak bakalım;

 

- Deterjan: Öyle hızlı temizler ki sanki bu dünyadan değil!

 

- Maden suyu: Meyveler gaza geldi...
 

- Margarin: Aklımı seveyim.
 

- Şarküteri: Ne yediğimiz önemlidir.
 

- Şampuan: Baş döndüren ışıltılı saçlar...
 

- Bebek bezi: Çişimi yapiyom, çişimi yapiyom popom kupkuru kalıyo!

 

- Parfüm: Önce hisset sonra yaşa!
 

- Gazoz: Ayılana gazoz, bayılana limon...
 

- Araba: Teknoloji aşka geldi.
 

- Çikolata: Hiç aklımdan çıkmıyor ki!
 

- Bilgisayar: İçinizdeki dahiyi uyandırın.
 

- Meyve suyu: Sadece en iyiler bu kutuya girebilir.

 

- Çikolata: Mutlu et kendini!
 

- Gazoz: On yüz bin milyon baloncuk yuttum...

 

- Banka: Başka bir arzunuz?
 

- Kadın çorapları: Eskimiş çoraplarınızı atın. Atmazsanız paspas yapın.

 

- Margarin: Yoksa siz hala annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?

 

- Lastik: Kontrolsüz güç, güç değildir...
 

- Sakız: Nazar etme n'olur, çalış senin de olur.

 

- Çakmak: Çakar çakmaz çakan çakmak!


 

Aradaki farkı görebildiniz herhalde...

 

O zaman da bir takım sömürüler, şimdi ise başkaları mevcut...

 

Bugün izlediğimiz reklamlarda; sebepsiz özgüveni, kendiliğinden ayrışımı, şiddetin doğallığını, anlamadan inancı, fenomen gücü, olmayacak kazancı, cinsiyet kalıplarını toplum olarak kanıksamaktayız.

 

Mesele de bu...

 

- Bir tarikat şeyhinin 12 yaşındaki bir kız çocuğuna yaptıklarını, nezaket ortamında “pedofili” olarak bile dile getirmeyen ne bir hükümet yetkilisi, bir Diyanet Başkanı, bir TV haber programı olmadıkça,

 

- Bir Jandarma mensubunun, karşı cins ile yaşadıklarının -rıza olsa da olmasa da- sonucunda bir genç kızın hayatına mal olmasını, canına kıymasını yorumlayabilecek bir Komutan, bir Bakan çıkmadıkça,

 

- Kadınların giydikleri ile değil, erkeklerin baktıklarıyla hatta icraatleriyle ilgilenen bir dini görüşü dile getiren, ahlaksızlığı, namussuzluğu sadece kadında aramak yerine erkek ahlakını anlatan okul kitapları yayınlanmadıkça,

 

- Din bilgilerinin herkese açıklığını, bu bilgilerin şeyhlerin, hocaların tekelinde olmadığını, okuyan, aklı olan her varlığa aitliğini, dini anlatan kişilerin mübarek olmadıklarını, Kuran'ı okumaktan daha çok  anlamanın sevap olduğunu, isteyen herkesin hiç bir aracı olmadan tüm bilgilere ulaşabileceğini beyan eden bir Diyanet İşleri Başkanı olmadıkça,

 

- Üniversite denen kurumları, yüz sene önce din baskısı ile yobazlaşmış, zamanının tek eğitim kurumu olan medreselere benzeterek, dışarıdan gelen bağımsız akılları devre dışı bıraktırarak, yöneticilerini güdümlü hale getirmek adına akademisyenler tarafından yapılan yönetim seçimlerini anlamsızlaştırdıkça,

 

Bu reklamları daha çok izleyeceğiz demektir...

 

Reklamları bir de bu gözle izleyelim, ne dersiniz..?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.