Mehmet GÜREL
Köşe Yazarı
Mehmet GÜREL
 

Mahir...

“Tutup keysin kenarından zarafetle bir höpürdet   Desinler şu Âdem kayfe içmede amma mahir ha! “   'Nabi'   Bu mısra ailemizde herkes tarafından çok iyi bilinir.    Rahmetli abim (eniştem) Murat Şen, çok severdi bu mısrayı, sıklıkla -özellikle kahve içerken- söylerdi, bizlere de sevdirdi. Bu nedenle bende özel bir yeri vardır...   Sadece O söylediğinden değil, çok güzel bir anlamı olduğundan da severim...   Yani; yaptığınızı, işinizi öyle zevkle, zarafetle ve inanarak yapacaksınız ki, size bakanlar o işte usta olduğunuzu hemen anlayacaklar...   O kadar önemli ki aslında bu yazdıklarım. Devlet dairesinde çalışan bir memur, yollarda ömrünü geçirmiş bir kamyon şoförü, bir bankadaki müşteri temsilcisi, bir öğretmen, bir asker, avukat, bakkal, mühendis, şef, müdür, garson... Düşünün yukarıda yazdıklarımdan veya yazamadıklarımdan kaç tanesini sayarsınız aklınızda kalan. Size iyi hizmet vermiş, bu işi hakikaten biliyor dediğiniz kaç kişi var...   Bellidir ki, yaptığınız işi sevmiyorsanız o işte mahir olma şansınız yoktur. Eğer işinizi sevmeyerek yapıyorsanız mutlu edemezsiniz ve mutlu da olamazsınız...   Ülke çapında -belki dünya genelinde- mutsuzluk sebeplerimizin en büyüğü bu olsa gerek. İstediğimiz, severek yaptığımız bir işle uğraşmamamız...   İstediğimiz meşguliyeti, üretim yolunu, faydalı olacağımız uğraşıyı seçme özgürlüğümüz yok. Maalesef...   Kimimiz istediği, sevdiği işi biliyor ancak ulaşamıyor. Maddi imkansızlıklar, bilgi eksikliği, toplum baskısı bunun başlıca sebeplerinden.    Bazısı ise henüz gideceği yol hakkında hiçbir fikri yok. Böyle bir fikir üretebileceğinin bile farkında değil. Kendini bilmiyor, yapabileceklerini veya yapamayacaklarını kestiremiyor... Kimisi de her şeyi yapıyor. Yapabileceğini planlıyor...   Aslında isteklerinizi, yönünüzü belirleyebilmek bu işin püf noktası...   Bizim kuşakta, başkasının veya başkalarının sizin yerinize yapacağınız işi, mesleğinizi belirlemesi sanırım en karşılaşılan durumdu.    Yeni nesil bizlerden çok daha bilinçli. Bir kere yapmak istemediklerini yaptırma şansız pek yok. İstemelerini sağlamanız gerekiyor. Aslında çok maymun iştahtılar.  Her şeyi deneyebilirler. Bunda bizim de etkimiz var. Tam da bahsettiğim sebepten.    Bizler, yani yaşı 35 ile 55 arasındakiler uğraşlarımıza, mesleklerimize hatta hobilerimize kendimiz karar vermediğimizden (Genelleme yapıyorum. Benim gibi istediği işi yapabilen ender şanslılar da var mutlaka) çocuklarımızın istediklerini keşfedebilmek için, o kurs senin şu müzik aleti benim, o dans, şu spor okulu derken yeni kuşak çocuklarımızı biraz tatminsiz hale getirdik.    Çocukluğumuzda topun sahibi olan mutlaka takımda yer alırdı (top sahibi olmak kolay değildi çünkü). Bisikleti olan çocuk statü sahibiydi. Gazoz kapakları, ağaç dalları, çamurda çizdiğimiz çizgilerde oynadıklarımız, taşları üst üste dizdiğimiz, gözümüzü kapatarak veya sadece bir mendilin yettiği oyunlarla geçen çocukluğumuzun üzerine, sınava girmeden tercihte bulunduğumuz üniversite eğitimi zorlamalarımız sayesinde, çocuklarımız eksik kalmasın diye her şeyi yığdık önlerine...   Her şeye ilgililer ama bir merakları yok...   Tabi her geçen neslin biraz daha bireyselleştiği toplumumuzda önceliğin zaten kendisinde olduğunu düşünen, TV'den çevreden gördüğü, aldığı enjeksiyonla hırçın, asabi ve şiddete meyilli bir nesil daha gelmekte.   Örneklerini, anne ve babalarının yaptıklarını her gün duyup izliyoruz, bazı olaylara bizzat maruz kalıyoruz.    Her hakkın kendinde olduğunu düşünen, emek sarf etmek yerine kolayca ulaşılabilen kazanımlar peşinde koşan, çalışmanın, uğraşmanın saflık olduğunu düşünen, torpil peşinde koşturan, liyakati sadece muhalefetin söylediği olarak algılayan ve en önemlisi istediği olmadığında şiddeti bir hak olarak gören bir nesil yetiştirdik.    Ülke yönetiminde söz sahibi olanların, toplumun örnek aldığı kişilerin, TV dizi yapımcılarının, oyuncularının, sosyal medya fenomenlerinin, yarışma yapımcılarının, müzik sektöründekilerin, modacıların, aşçıların, özellikle öğretmenlerin, hocaların bu konunun önemi gereği yeni nesillere şimdiye kadar pompaladıklarının sadece toplum için değil, kendileri ve çocukları için de çok kötü sonuçlar doğuracağını görmeleri gerekiyor artık. Ne olur biraz düşünün şu dizileri, yarışmaları, haberleri hazırlarken, yayınlarken ve izlerken.    Ne olur artık yapmayın şu ajitasyonu, yazmayın senaryolarınızda dedikoduyu, şiddeti, yalanı. Göstermeyin kolayca sahip olmayı, kıskançlığı, iradesizliği. Örnek vermeyin kabadayılığı, küfrü, vurdum duymazlığı. Cezasız kalan suçları anlatmayın. Rakip olmayalım birbirimize, önce birliktelikten bahsedip, nutuklar atıp sonra da yarıştırmayalım toplumu birbiriyle, beraberce işler yapmayı anlatalım topluma.    Gençlere doğru örnekler verelim, ahlakı öğretelim, erdemi gösterelim. Önce biz doğru olalım, liyakati yeniden kullanalım ki emek harcamadan bir yere gelmeyi düşünemesinler. Doğru kararlar verip istedikleri işleri yapsınlar, mutlu olacakları uğraşları bulsunlar.  Sevdikleri işleri yapsınlar ki ömürleri boyunca işe gitmesinler...   Sonra bir bakalım, gururla “Amma mahir ha...” diyelim...

Mahir...

“Tutup keysin kenarından zarafetle bir höpürdet

 

Desinler şu Âdem kayfe içmede amma mahir ha! “

 

'Nabi'

 

Bu mısra ailemizde herkes tarafından çok iyi bilinir. 

 

Rahmetli abim (eniştem) Murat Şen, çok severdi bu mısrayı, sıklıkla -özellikle kahve içerken- söylerdi, bizlere de sevdirdi. Bu nedenle bende özel bir yeri vardır...

 

Sadece O söylediğinden değil, çok güzel bir anlamı olduğundan da severim...

 

Yani; yaptığınızı, işinizi öyle zevkle, zarafetle ve inanarak yapacaksınız ki, size bakanlar o işte usta olduğunuzu hemen anlayacaklar...
 

O kadar önemli ki aslında bu yazdıklarım. Devlet dairesinde çalışan bir memur, yollarda ömrünü geçirmiş bir kamyon şoförü, bir bankadaki müşteri temsilcisi, bir öğretmen, bir asker, avukat, bakkal, mühendis, şef, müdür, garson... Düşünün yukarıda yazdıklarımdan veya yazamadıklarımdan kaç tanesini sayarsınız aklınızda kalan. Size iyi hizmet vermiş, bu işi hakikaten biliyor dediğiniz kaç kişi var...

 

Bellidir ki, yaptığınız işi sevmiyorsanız o işte mahir olma şansınız yoktur. Eğer işinizi sevmeyerek yapıyorsanız mutlu edemezsiniz ve mutlu da olamazsınız...

 

Ülke çapında -belki dünya genelinde- mutsuzluk sebeplerimizin en büyüğü bu olsa gerek. İstediğimiz, severek yaptığımız bir işle uğraşmamamız...

 

İstediğimiz meşguliyeti, üretim yolunu, faydalı olacağımız uğraşıyı seçme özgürlüğümüz yok. Maalesef...

 

Kimimiz istediği, sevdiği işi biliyor ancak ulaşamıyor. Maddi imkansızlıklar, bilgi eksikliği, toplum baskısı bunun başlıca sebeplerinden. 

 

Bazısı ise henüz gideceği yol hakkında hiçbir fikri yok. Böyle bir fikir üretebileceğinin bile farkında değil. Kendini bilmiyor, yapabileceklerini veya yapamayacaklarını kestiremiyor...
Kimisi de her şeyi yapıyor. Yapabileceğini planlıyor...

 

Aslında isteklerinizi, yönünüzü belirleyebilmek bu işin püf noktası...

 

Bizim kuşakta, başkasının veya başkalarının sizin yerinize yapacağınız işi, mesleğinizi belirlemesi sanırım en karşılaşılan durumdu. 

 

Yeni nesil bizlerden çok daha bilinçli. Bir kere yapmak istemediklerini yaptırma şansız pek yok. İstemelerini sağlamanız gerekiyor. Aslında çok maymun iştahtılar.  Her şeyi deneyebilirler. Bunda bizim de etkimiz var. Tam da bahsettiğim sebepten. 

 

Bizler, yani yaşı 35 ile 55 arasındakiler uğraşlarımıza, mesleklerimize hatta hobilerimize kendimiz karar vermediğimizden (Genelleme yapıyorum. Benim gibi istediği işi yapabilen ender şanslılar da var mutlaka) çocuklarımızın istediklerini keşfedebilmek için, o kurs senin şu müzik aleti benim, o dans, şu spor okulu derken yeni kuşak çocuklarımızı biraz tatminsiz hale getirdik. 

 

Çocukluğumuzda topun sahibi olan mutlaka takımda yer alırdı (top sahibi olmak kolay değildi çünkü). Bisikleti olan çocuk statü sahibiydi. Gazoz kapakları, ağaç dalları, çamurda çizdiğimiz çizgilerde oynadıklarımız, taşları üst üste dizdiğimiz, gözümüzü kapatarak veya sadece bir mendilin yettiği oyunlarla geçen çocukluğumuzun üzerine, sınava girmeden tercihte bulunduğumuz üniversite eğitimi zorlamalarımız sayesinde, çocuklarımız eksik kalmasın diye her şeyi yığdık önlerine...

 

Her şeye ilgililer ama bir merakları yok...

 

Tabi her geçen neslin biraz daha bireyselleştiği toplumumuzda önceliğin zaten kendisinde olduğunu düşünen, TV'den çevreden gördüğü, aldığı enjeksiyonla hırçın, asabi ve şiddete meyilli bir nesil daha gelmekte.

 

Örneklerini, anne ve babalarının yaptıklarını her gün duyup izliyoruz, bazı olaylara bizzat maruz kalıyoruz. 

 

Her hakkın kendinde olduğunu düşünen, emek sarf etmek yerine kolayca ulaşılabilen kazanımlar peşinde koşan, çalışmanın, uğraşmanın saflık olduğunu düşünen, torpil peşinde koşturan, liyakati sadece muhalefetin söylediği olarak algılayan ve en önemlisi istediği olmadığında şiddeti bir hak olarak gören bir nesil yetiştirdik. 

 

Ülke yönetiminde söz sahibi olanların, toplumun örnek aldığı kişilerin, TV dizi yapımcılarının, oyuncularının, sosyal medya fenomenlerinin, yarışma yapımcılarının, müzik sektöründekilerin, modacıların, aşçıların, özellikle öğretmenlerin, hocaların bu konunun önemi gereği yeni nesillere şimdiye kadar pompaladıklarının sadece toplum için değil, kendileri ve çocukları için de çok kötü sonuçlar doğuracağını görmeleri gerekiyor artık. Ne olur biraz düşünün şu dizileri, yarışmaları, haberleri hazırlarken, yayınlarken ve izlerken. 

 

Ne olur artık yapmayın şu ajitasyonu, yazmayın senaryolarınızda dedikoduyu, şiddeti, yalanı. Göstermeyin kolayca sahip olmayı, kıskançlığı, iradesizliği. Örnek vermeyin kabadayılığı, küfrü, vurdum duymazlığı. Cezasız kalan suçları anlatmayın. Rakip olmayalım birbirimize, önce birliktelikten bahsedip, nutuklar atıp sonra da yarıştırmayalım toplumu birbiriyle, beraberce işler yapmayı anlatalım topluma. 

 

Gençlere doğru örnekler verelim, ahlakı öğretelim, erdemi gösterelim. Önce biz doğru olalım, liyakati yeniden kullanalım ki emek harcamadan bir yere gelmeyi düşünemesinler. Doğru kararlar verip istedikleri işleri yapsınlar, mutlu olacakları uğraşları bulsunlar.  Sevdikleri işleri yapsınlar ki ömürleri boyunca işe gitmesinler...

 

Sonra bir bakalım, gururla “Amma mahir ha...” diyelim...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.