Mehmet GÜREL
Köşe Yazarı
Mehmet GÜREL
 

Kazık...

Dünyamızda güneşin önemi büyük. Hatta güneş ile yaptığımız açının, uzaklığın, etrafında dönüş süratimizin hepsinin dünya üzerindeki etkileri müthiş. Eğer ayar böyle olmasaydı insanoğlu bu dünyada var olabilir miydi meçhul...   Günümüzde kullandığımız enerji, eskiden olduğu gibi sadece kas gücüne bağlı değil artık. Zaman içinde, uygarlığımızı sürdürebilmek için başka enerji kaynaklarına ihtiyacımız olmuş.    Sanayi devrimiyle kömür ön plana çıkmış. Sonra da petrol...   Ama bunlar gibi fosil yakıttan elde edilen enerjiler, milyon yıllar öncesinden kalan minerallerdeki karbonu kullanma teknolojisi, dünyamızın dengesini bozmakta.    O kadar ince bir hesap ki, topraklarımıza hangi yıl neyi ekmeliyiz sorusu gibi hesaplanması gereken bir konu, enerjiyi nereden elde ettiğimiz...   Günümüzde enerjiyi değişik yollarla elde edebiliyoruz. Fosil yakıttan elde ettiğimiz enerjiye ek olarak nükleer enerji üretimini ve temiz enerji kaynaklarını sayabiliriz.    Teknoloji imkanı gerektiren nükleer enerji üretimi, aynı zamanda insanlık için büyük riskler barındırmakta. Tarihteki pek çok örnek kaza bu yöntemi şüpheli hale getiriyor. Herhangi bir kazada hem insanoğlu hem de doğa büyük zarar görüyor...   Bunların karşısında temiz ve ucuz enerji dediğimiz kaynaklar mevcut. Hepimiz biliyoruz bunları aslında. Güneş, rüzgar, jeotermal, hareket, vb.     Dünya üzerinde enerji üretebilmek, ekonomik bir değer. Yani bazı insanlar kömür çıkartarak, petrol rafine ederek para kazanıyorlar. Ve bugün dünya üzerindeki en zenginler ve güçlü olanlar da olanlar...   Hiç birisi, tüketilmeleri doğaya ve cebimize zarar verse de satabilecekleri kömür veya petrolü ziyan etmek istemiyorlar. Bu nedenle dünya genelinde daha ucuz ve zararsız olan enerji elde etme yöntemlerini, güçleri yettiği oranda kösteklemeye çalışıyorlar. Sonraki adımda ise temiz enerji elde edilmesi yönünde, gelecekte söz sahibi olmak istiyorlar. Güneşi de kendileri satmak amacındalar.     Güçlerinin yettiği yerler nereler olabilir, bir tahmin edin…   Kömürlü termik santrali veya nükleer enerji santrallerinin yapımının övüldüğü ve imalatının programlandığı hatta yapıldığı ülkeler olabilir mi?.   Bu ülkelerde, yapılan kömürlü veya nükleer santraller, müthiş reklamlarla, kendi halklarına çok ciddi yatırımlar veya gelişmişlik yolu olarak gösterilmekte olabilir mi?   Oysa bu enerji firmalarının, güçlerinin yetmediği veya temiz enerjiyi pazarlayabildikleri ülkeler, 2023 yılında bütün evlerde güneş enerjisini kullanmayı, yağmur hasadı yapılmasını zorunlu hale getirip, devlet olarak bu konuda birtakım sübvansiyonlar oluşturmaktadırlar.     Enerji konusunda Devlet sübvansiyonu nedir? Devletin tercih ettiği şekilde enerji üretilmesini teşvik etmektir. Mesela; güneş paneli üreten veya geliştiren firmalardan vergi alınmamasıdır. Satın alınan güneş paneli bedellerinin vergilerden düşünebilmesidir.    Günümüzde bir yatırımın, karlı olabilmesi için, belli bir sürede kendisini amorti etmesi yani maliyetini sıfırlaması gerekmektedir. Bu süre, yaklaşık, on yıl olarak kabaca belirlenmiştir. Eğer bir yatırım yapmak istiyorsanız en fazla on yıl sonra, kara geçmeye başlamanız gereklidir.     Bugün güneş enerjisi panellerinin yatırım bedeli, yerine kullanacağınız enerji bedelini ancak oniki yıl gibi bir sürede karşılayabilmektedir.    İşte yapılmayan budur...   Güneş enerjisinin üretimi için harcanan yatırım maliyetini, amortisman süresini on yılın altına düşürün (devlet desteği ile), herkes güneş enerjisi panellerini çatlılarına koysun. Tıpkı bizden çok daha az güneşe sahip Almanya gibi...   Güçlü olmak budur, kıskanılmak böyle bir şeydir. Almanya'nın veya bazı kuzey Avrupa ülkelerinin gerçek anlamda kıskanılması bu nedenledir...   Dış güçlere boyun eğmek demek; enerji konusunda fosil yakıtlara, nükleer enerjiye bağımlılığı devam ettirip temiz enerjiye geçememektir...   Kömür veya nükleer santralleri savunup, ihalelerini yapıp füzyon teknolojisi gerektiren uzay yolculukları yapacağız demek, başka milletlerin teknolojisinde, yolcu olmaktan ileri gidemez.   Aynı, bizim olduğunu düşündüğümüz ve başkalarının üretip uzaya gönderdiği, kiraladığımız uydularımız gibi...   Tarım ve sanayi üretimini güçlendirebilmemiz, eğitimin yanı sıra doğru enerji üretim programları ile mümkün olacaktır.    Elbette bireysel olarak her zaman yaptığımız ve yapabileceğimiz bir eylem olmakla birlikte, bir yönetici olarak topluma, ancak bütün yolları deneyip uyguladıktan sonra, aklımızın ve bilimin önerdiği bir çare kalmadığında, Cuma namazından sonra dua etmeyi önerebiliriz...   Eşeğimizi sağlam kazığa bi' bağlayabilsek... Saygılarımla, sağlıkla kalın...

Kazık...

Dünyamızda güneşin önemi büyük. Hatta güneş ile yaptığımız açının, uzaklığın, etrafında dönüş süratimizin hepsinin dünya üzerindeki etkileri müthiş. Eğer ayar böyle olmasaydı insanoğlu bu dünyada var olabilir miydi meçhul...

 

Günümüzde kullandığımız enerji, eskiden olduğu gibi sadece kas gücüne bağlı değil artık. Zaman içinde, uygarlığımızı sürdürebilmek için başka enerji kaynaklarına ihtiyacımız olmuş. 

 

Sanayi devrimiyle kömür ön plana çıkmış. Sonra da petrol...

 

Ama bunlar gibi fosil yakıttan elde edilen enerjiler, milyon yıllar öncesinden kalan minerallerdeki karbonu kullanma teknolojisi, dünyamızın dengesini bozmakta. 

 

O kadar ince bir hesap ki, topraklarımıza hangi yıl neyi ekmeliyiz sorusu gibi hesaplanması gereken bir konu, enerjiyi nereden elde ettiğimiz...

 

Günümüzde enerjiyi değişik yollarla elde edebiliyoruz. Fosil yakıttan elde ettiğimiz enerjiye ek olarak nükleer enerji üretimini ve temiz enerji kaynaklarını sayabiliriz. 

 

Teknoloji imkanı gerektiren nükleer enerji üretimi, aynı zamanda insanlık için büyük riskler barındırmakta. Tarihteki pek çok örnek kaza bu yöntemi şüpheli hale getiriyor. Herhangi bir kazada hem insanoğlu hem de doğa büyük zarar görüyor...

 

Bunların karşısında temiz ve ucuz enerji dediğimiz kaynaklar mevcut. Hepimiz biliyoruz bunları aslında. Güneş, rüzgar, jeotermal, hareket, vb.  

 

Dünya üzerinde enerji üretebilmek, ekonomik bir değer. Yani bazı insanlar kömür çıkartarak, petrol rafine ederek para kazanıyorlar. Ve bugün dünya üzerindeki en zenginler ve güçlü olanlar da olanlar...

 

Hiç birisi, tüketilmeleri doğaya ve cebimize zarar verse de satabilecekleri kömür veya petrolü ziyan etmek istemiyorlar. Bu nedenle dünya genelinde daha ucuz ve zararsız olan enerji elde etme yöntemlerini, güçleri yettiği oranda kösteklemeye çalışıyorlar. Sonraki adımda ise temiz enerji elde edilmesi yönünde, gelecekte söz sahibi olmak istiyorlar. Güneşi de kendileri satmak amacındalar.  

 

Güçlerinin yettiği yerler nereler olabilir, bir tahmin edin…

 

Kömürlü termik santrali veya nükleer enerji santrallerinin yapımının övüldüğü ve imalatının programlandığı hatta yapıldığı ülkeler olabilir mi?.

 

Bu ülkelerde, yapılan kömürlü veya nükleer santraller, müthiş reklamlarla, kendi halklarına çok ciddi yatırımlar veya gelişmişlik yolu olarak gösterilmekte olabilir mi?

 

Oysa bu enerji firmalarının, güçlerinin yetmediği veya temiz enerjiyi pazarlayabildikleri ülkeler, 2023 yılında bütün evlerde güneş enerjisini kullanmayı, yağmur hasadı yapılmasını zorunlu hale getirip, devlet olarak bu konuda birtakım sübvansiyonlar oluşturmaktadırlar.  

 

Enerji konusunda Devlet sübvansiyonu nedir? Devletin tercih ettiği şekilde enerji üretilmesini teşvik etmektir. Mesela; güneş paneli üreten veya geliştiren firmalardan vergi alınmamasıdır. Satın alınan güneş paneli bedellerinin vergilerden düşünebilmesidir. 

 

Günümüzde bir yatırımın, karlı olabilmesi için, belli bir sürede kendisini amorti etmesi yani maliyetini sıfırlaması gerekmektedir. Bu süre, yaklaşık, on yıl olarak kabaca belirlenmiştir. Eğer bir yatırım yapmak istiyorsanız en fazla on yıl sonra, kara geçmeye başlamanız gereklidir.  

 

Bugün güneş enerjisi panellerinin yatırım bedeli, yerine kullanacağınız enerji bedelini ancak oniki yıl gibi bir sürede karşılayabilmektedir. 

 

İşte yapılmayan budur...

 

Güneş enerjisinin üretimi için harcanan yatırım maliyetini, amortisman süresini on yılın altına düşürün (devlet desteği ile), herkes güneş enerjisi panellerini çatlılarına koysun. Tıpkı bizden çok daha az güneşe sahip Almanya gibi...

 

Güçlü olmak budur, kıskanılmak böyle bir şeydir. Almanya'nın veya bazı kuzey Avrupa ülkelerinin gerçek anlamda kıskanılması bu nedenledir...

 

Dış güçlere boyun eğmek demek; enerji konusunda fosil yakıtlara, nükleer enerjiye bağımlılığı devam ettirip temiz enerjiye geçememektir...

 

Kömür veya nükleer santralleri savunup, ihalelerini yapıp füzyon teknolojisi gerektiren uzay yolculukları yapacağız demek, başka milletlerin teknolojisinde, yolcu olmaktan ileri gidemez.

 

Aynı, bizim olduğunu düşündüğümüz ve başkalarının üretip uzaya gönderdiği, kiraladığımız uydularımız gibi...

 

Tarım ve sanayi üretimini güçlendirebilmemiz, eğitimin yanı sıra doğru enerji üretim programları ile mümkün olacaktır. 

 

Elbette bireysel olarak her zaman yaptığımız ve yapabileceğimiz bir eylem olmakla birlikte, bir yönetici olarak topluma, ancak bütün yolları deneyip uyguladıktan sonra, aklımızın ve bilimin önerdiği bir çare kalmadığında, Cuma namazından sonra dua etmeyi önerebiliriz...

 

Eşeğimizi sağlam kazığa bi' bağlayabilsek...


Saygılarımla, sağlıkla kalın...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.