Mehmet GÜREL
Köşe Yazarı
Mehmet GÜREL
 

“Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan”

Ramazanlarda camilerde iki minare arasına gerilen teller üzerine, eskiden kandillerle sıralanmış harflerle, şimdilerde ise led ampullü kayar yazılarla mesajlar verilmesi âdettendir. Bunlara da “mahya” adı verilir. Çocukluğumda Ramazan’da otobüsle İstanbul’a giderken, camilerin mahyasında bu yazıyı (Hoş geldin ya şehr-i Ramazan) gördüğümde, “Ramazan’a Hoş geldiniz” gibi algılayarak, yüzümü buruşturmuş, “Hani İstanbul’a gidecektik, niye Ramazan’a geldik..?”  diye mızmızlanmıştım… Sonra babam anlatmıştı, Arapça ’da “şehr” kelimesi “ay” anlamına geliyormuş, “Ramazan ayı, hoş geldin” demekmiş… O gün, bildiğim her şeyin, aslında benim anladığım gibi olmayabileceğini öğrendim.  ........... Eskiden televizyonda, tek kanal (TRT) vardı. Nihat Hatipoğlu, Mustafa Karataş ve Fatih Çıtlak gibi, kanal kanal dolaşan on bir ayın sultanları da yoktu tabi. Rahmetli annem, hısım-akraba, eş-dost (kadınlar) dua okumak, dini bilgi almak ve biraz vakit geçirip Ramazan oruçlarını oyalamak için, dönemin sosyal faaliyetlerinden “mukabele” ye, camilere giderlerdi. Ben de o kelimeyi sanki mücadele, muharebe gibi algılayarak orada, tartışıp kavga ediliyor sanırdım... Aslında gerçekte, “mukabele” kelime olarak “karşılık verme” anlamını taşıyor. Ama Ramazan’daki mukabelenin, yüksek sesle okunan Kur’an-ı Kerim'i gözle ve akılla kitaptan takip etmek anlamında kullanıldığını öğrendim. Kur’an’a da ancak öğrenerek, bilgilenerek, takip ederek karşılık verilebilirdi zaten. Karşılık vermenin; sadece üstünlüğünü göstererek, sinirle, saldırıyla değil, saygıyla, öğrenme isteğiyle, bilgiyle de olabileceğini, burada kavradım... ............ Orta okul yaşlarındayken, Ramazan’da pide çeken fırınların önünde, çocuklar yumurta satardı. Yumurtalı veya bol susamlı pide yaptırmak isteyenler onlardan birer ikişer alır, içeriye verirdi. Fırıncı da o yumurtayı ve/veya susamı, pide hamurunu küreğin üzerinde parmaklarıyla noktaladıktan sonra, üzerine sürer, eker, kenarına da sahibinin adını yazdığı küçük bir kâğıt koyardı. Fırından çıkınca o kâğıda bakılır, isim seslenilir ve pide teslim edilirdi. Seslenilen kişi elinde getirdiği örtünün arasına koyduğu sıcacık pideyle evinin yolunu tutardı. İşte böyle bir yumurtacılık sektörü vardı o zamanlar. İki sene arka arkaya Ramazan’da Kütahya, Taşköprü’deki fırının önünde, kuzenim Cem ile ortak, yumurta ve susam satışları yaptık...  Sonraları, anlatırken o günleri, aklıma geldi; fırın sahibi (Allah selamet versin) Mehmet Ali abi, yumurta ve susamı kendisi de fırında satabilirdi. Ama bize asla bir şey söylemedi. Bizim satmamıza göz yumdu, kendisi de satmadı. Sonraları ona çok çıraklık yaptım, hep iyi anlaşmışızdır. Bütün simitlerimizi, pidelerimizi ondan alırdık. O zaman da para kazanmanın değil, insan kazanmanın önemini anladım... ............ Çok şey anlatır, bilmediklerini öğretir, körleri gözlendirir, sözleri özlendirir, alevleri közlendirir Ramazan. Her çağda değişen, kendi hikayesi olan özel bir kültürdür. İki yıldır da farklı Ramazanlar yaşıyoruz. Yani; Fesli, cübbeli macuncular, davulcular olmadan da Ramazan geçebilirmiş, Kalabalık, zengin, gösterişli iftarlar, sahurlar olmasa da oruç tutulabiliyormuş,    O camiden bu camiye teravih namazı gezmesi ve sonrası sahura kadar kahvelerde oyunlar oynanmasa da olabiliyormuş, Oruç eylemek (oyalamak) için çarşılarda, o esnaf benim bu dükkân senin dolaşılmadan da zaman geçebiliyormuş, Hatta bayramda el öpmeden de hürmet edilip tebrik alınabiliyormuş, Kabristanlara, türbelere gitmeden, çul-çaput bağlamadan da yürekten yapılan dualarımızın kabulünü isteyebiliyor muşuz, Ziyaretlerin, taziyelerin de uzaktan ama gönülden yapılanı olabiliyormuş, hepsini gördük, öğrendik… Mütevazi akşamlarla, kimseye kin gütmeden, sinirlenmeden, kötü söz söylemeden, kötü düşünmeden, yapılan hayırları göze sokmadan, sabrederek, okuyarak, öğrenerek, görerek, hak ederek Bayrama ulaşılmanın, zorunlu fırsatını yaşadık bu yıl… Ve artık salgın da kendi Ramazan kültürünü oluşturdu. Sosyal medya ve sanal dünyadaki kimliklerimiz biraz daha belirdi, adeta ayrı birer şahsiyet kazandı. Teknolojik imkanlarla görüntülü konuşmalar, toplantılar, uzaktan alışverişler… Artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacak. Tabi bu düşündüklerimi anlatırken, televizyonda, sosyal medyada, orada burada her yerde duymaktayız, görmekteyiz değişmeyenleri; Kini, nefreti, zulmü, ezayı, cefayı, yok etmeyi, yok olmayı, sömürmeyi... Üstün olanı, garibanı, mazlumu, Egoyu, tek olma çabasını... Sormamayı, düşünmemeyi, öğrenmemeyi... Körü körüne inanmayı… Ayırmayı, ayrıştırmayı, bölmeyi... Efelenmeyi, böbürlenmeyi, kendini bilmemeyi... Haksızlığı, adaletsizliği, eşitsizliği... Söylenen türküleri, görünen köyleri, çalınan minareleri...     .......... Hafazanallah, bir de Ramazan gelmeseydi, ne olurdu halimiz...? ……… Herkesin Ramazan Bayramı mübarek olsun. Sağlıcakla kalın…

“Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan”

Ramazanlarda camilerde iki minare arasına gerilen teller üzerine, eskiden kandillerle sıralanmış harflerle, şimdilerde ise led ampullü kayar yazılarla mesajlar verilmesi âdettendir. Bunlara da “mahya” adı verilir.

Çocukluğumda Ramazan’da otobüsle İstanbul’a giderken, camilerin mahyasında bu yazıyı (Hoş geldin ya şehr-i Ramazan) gördüğümde, “Ramazan’a Hoş geldiniz” gibi algılayarak, yüzümü buruşturmuş,

Hani İstanbul’a gidecektik, niye Ramazan’a geldik..?” 

diye mızmızlanmıştım…

Sonra babam anlatmıştı, Arapça ’da “şehr” kelimesi “ay” anlamına geliyormuş, “Ramazan ayı, hoş geldin” demekmiş…

O gün, bildiğim her şeyin, aslında benim anladığım gibi olmayabileceğini öğrendim. 

...........

Eskiden televizyonda, tek kanal (TRT) vardı. Nihat Hatipoğlu, Mustafa Karataş ve Fatih Çıtlak gibi, kanal kanal dolaşan on bir ayın sultanları da yoktu tabi. Rahmetli annem, hısım-akraba, eş-dost (kadınlar) dua okumak, dini bilgi almak ve biraz vakit geçirip Ramazan oruçlarını oyalamak için, dönemin sosyal faaliyetlerinden “mukabele” ye, camilere giderlerdi. Ben de o kelimeyi sanki mücadele, muharebe gibi algılayarak orada, tartışıp kavga ediliyor sanırdım...

Aslında gerçekte, “mukabele” kelime olarak “karşılık verme” anlamını taşıyor. Ama Ramazan’daki mukabelenin, yüksek sesle okunan Kur’an-ı Kerim'i gözle ve akılla kitaptan takip etmek anlamında kullanıldığını öğrendim. Kur’an’a da ancak öğrenerek, bilgilenerek, takip ederek karşılık verilebilirdi zaten.

Karşılık vermenin; sadece üstünlüğünü göstererek, sinirle, saldırıyla değil, saygıyla, öğrenme isteğiyle, bilgiyle de olabileceğini, burada kavradım...

............

Orta okul yaşlarındayken, Ramazan’da pide çeken fırınların önünde, çocuklar yumurta satardı. Yumurtalı veya bol susamlı pide yaptırmak isteyenler onlardan birer ikişer alır, içeriye verirdi. Fırıncı da o yumurtayı ve/veya susamı, pide hamurunu küreğin üzerinde parmaklarıyla noktaladıktan sonra, üzerine sürer, eker, kenarına da sahibinin adını yazdığı küçük bir kâğıt koyardı. Fırından çıkınca o kâğıda bakılır, isim seslenilir ve pide teslim edilirdi. Seslenilen kişi elinde getirdiği örtünün arasına koyduğu sıcacık pideyle evinin yolunu tutardı.

İşte böyle bir yumurtacılık sektörü vardı o zamanlar. İki sene arka arkaya Ramazan’da Kütahya, Taşköprü’deki fırının önünde, kuzenim Cem ile ortak, yumurta ve susam satışları yaptık... 

Sonraları, anlatırken o günleri, aklıma geldi; fırın sahibi (Allah selamet versin) Mehmet Ali abi, yumurta ve susamı kendisi de fırında satabilirdi. Ama bize asla bir şey söylemedi. Bizim satmamıza göz yumdu, kendisi de satmadı. Sonraları ona çok çıraklık yaptım, hep iyi anlaşmışızdır. Bütün simitlerimizi, pidelerimizi ondan alırdık.

O zaman da para kazanmanın değil, insan kazanmanın önemini anladım...

............

Çok şey anlatır, bilmediklerini öğretir, körleri gözlendirir, sözleri özlendirir, alevleri közlendirir Ramazan. Her çağda değişen, kendi hikayesi olan özel bir kültürdür. İki yıldır da farklı Ramazanlar yaşıyoruz. Yani;

  • Fesli, cübbeli macuncular, davulcular olmadan da Ramazan geçebilirmiş,
  • Kalabalık, zengin, gösterişli iftarlar, sahurlar olmasa da oruç tutulabiliyormuş,   
  • O camiden bu camiye teravih namazı gezmesi ve sonrası sahura kadar kahvelerde oyunlar oynanmasa da olabiliyormuş,
  • Oruç eylemek (oyalamak) için çarşılarda, o esnaf benim bu dükkân senin dolaşılmadan da zaman geçebiliyormuş,
  • Hatta bayramda el öpmeden de hürmet edilip tebrik alınabiliyormuş,
  • Kabristanlara, türbelere gitmeden, çul-çaput bağlamadan da yürekten yapılan dualarımızın kabulünü isteyebiliyor muşuz,
  • Ziyaretlerin, taziyelerin de uzaktan ama gönülden yapılanı olabiliyormuş, hepsini gördük, öğrendik…

Mütevazi akşamlarla, kimseye kin gütmeden, sinirlenmeden, kötü söz söylemeden, kötü düşünmeden, yapılan hayırları göze sokmadan, sabrederek, okuyarak, öğrenerek, görerek, hak ederek Bayrama ulaşılmanın, zorunlu fırsatını yaşadık bu yıl…

Ve artık salgın da kendi Ramazan kültürünü oluşturdu. Sosyal medya ve sanal dünyadaki kimliklerimiz biraz daha belirdi, adeta ayrı birer şahsiyet kazandı. Teknolojik imkanlarla görüntülü konuşmalar, toplantılar, uzaktan alışverişler…

Artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacak.

Tabi bu düşündüklerimi anlatırken, televizyonda, sosyal medyada, orada burada her yerde duymaktayız, görmekteyiz değişmeyenleri;

Kini, nefreti, zulmü, ezayı, cefayı, yok etmeyi, yok olmayı, sömürmeyi...

Üstün olanı, garibanı, mazlumu,

Egoyu, tek olma çabasını...

Sormamayı, düşünmemeyi, öğrenmemeyi...

Körü körüne inanmayı…

Ayırmayı, ayrıştırmayı, bölmeyi...

Efelenmeyi, böbürlenmeyi, kendini bilmemeyi...

Haksızlığı, adaletsizliği, eşitsizliği...

Söylenen türküleri, görünen köyleri, çalınan minareleri...    

..........

Hafazanallah, bir de Ramazan gelmeseydi, ne olurdu halimiz...?

………

Herkesin Ramazan Bayramı mübarek olsun.

Sağlıcakla kalın…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.