Mehmet GÜREL
Köşe Yazarı
Mehmet GÜREL
 

Hiç düşünmezdim

Hayatımızda ne kadar çok “hiç düşünmezdim...” dediğimiz anlar vardır. Aklımıza gelmeyenin, başımıza geldiği durumlarla karşılaşmayanımız yoktur.    Her şeyi planlayamıyoruz hayatımızda. Veya yaptığımız programlara, hayat uymayabiliyor. Hatta karşı çıkabiliyor. Bazen görüyoruz, bazen de hiç farkına varamıyoruz.   Hepimizin benzer hikayeleri vardır. Ama bugün benim “o anlarda düşünemediklerimi, aklımdan geçmeyenleri” aktarmak istiyorum.    .............   Bugün, Ablam ile yaptığım sohbete kadar, belli bir yaşın üstündeki insanların, gördükleri muamelenin bazen çok kırıcı hatta sıkıntılı olabileceği hiç aklıma gelmemişti. (Yaş ilerledikçe bu tür sohbetler artıyor...). Düşünün otuzlu, kırklı yaşlarınızda bir hastaneye gittiğinizi, bir de altmışlı veya doksanlı yaşlarda. Bu işin sadece sağlığı yok, kuaförde, çarşıda, pazarda bile farklı hizmet alırsınız herhalde. Güzelliği ile mesleğinizi ön plana çıkartacak bir müşteri mi yoksa sadece ihtiyacını gidereceğiniz bir başkası mı..?   ..............   Dün aklıma gelmezdi, aynı ortamlarda bulunduğumuz iyi tanıdığım, sevdiğim bir arkadaşımın, ağabeyimin Korona 'ya yakalanacağı ve ona geçmiş olsun telefonu açacağım, üzüleceğim. Veya Ankara'da yaşayan kardeşim ve yeğenimin bu hastalığı atlatmış olacağını düşünemezdim, istemezdim. Çember iyice daraldı artık. İlk önceleri hasta olanlar, başka şehirlerde, mahallelerdeyken, şimdi en yakınlarımızda. Bugün bir arkadaşım paylaşmış “Çok merak ettim; çevresinde korona nedeniyle vefat eden kimse olmayan var mı?” diye...   .............   Geçen hafta, yeni tanıştığım ve ilk tavırlarından bana hiç güven vermeyen birinden, hayatımın en içten kutlamasını alacağımı, hatta çok samimi sohbetler edeceğimi hiç hayal edemezdim. Sarraflık, dirhem dirhem ölçmekmiş meğer. İnsanı tanımak, anlamak çok farklı. Tanıdığını sandığınız kişileri bile bazen yeterince anlayamadığımızın farkında mısınız? Empati, maalesef kayboluyor. Kendimizi bir başkasının yerine koyup, onun sıkıntılarını hissedebiliyor muyuz? Sonra da bu hisler o kişi ile olan ilişkimizde bize yol gösteriyor mu? Ne dersiniz..?   .............   Sekiz ay önce, deseler, “Büronu geçici olarak kapatıp, evinden çalışacaksın, derslerini uzaktan vereceksin.” diye, güler geçerdim herhalde. O kadar da değil diye düşünür, “Çinliler yemiş yarasayı, bana ne” derdim. Aslında olabiliyormuş, gelişen iletişim metotları ile kendi işimin yüzde yetmişini evimden yapabilir durumdayım. Neyse ki işimin büyük çoğunluğu masa başında tasarım yaparak geçtiğinden bu süreçte bunu öğrenmiş, denemiş ve kabullenmiş olduk. Benim gibi masa başı çalışanlar için ideal bir durum aslında. Yakın gelecekte, iş yerleri, evler farklı şekillerde tasarlanacak gibi görünüyor...   .............   Geçen sene düşünemezdim, anneme, eşime, kızıma, en yakınlarıma doya doya sarılıp öpemeyeceğimi. İnsanlardan uzak duracağımı, Japon turistlerde gördüğümüz maskenin evden çıkarken, anahtar, cüzdan, gözlük üçlüsüne ekleneceğini. Pek çok alışkanlığımızı, kültürümüzün parçalarından olan eylemlerimizi yapamayacağız artık. Dünya üzerinde yeni bir kültür oluşmakta. Yeni alışkanlıklar, yeni bir düzen. Bu kurulan sistem içerisinde, yeni olanlara ne kadar hızlı adapte olursak o kadar sağlam bir yer bulabileceğiz...   .............   On beş yıl önce, bugünlerimi bana verenlerden, en büyük idolüm, Kütahya'nın üç Ahmet'inden biri, Babam Ahmet Fuat Gürel'in ebediyete intikal edebileceğini hiç konduramazdım. Yakıştıramıyor insanlar sevdiklerine ölümü. Hiç aklımıza gelmiyor. Gelseydi, bilebilseydim gideceğini, neler yapardım Onunla. Yapamadığımız kadar bir arada olmak isterdim elbette. Beş sene içinde, işleyen demir gibi ışıldayan, üretken bir sanatçının bir hayırsızlıkla çöküşünü, hayata küsüşünü, içine kapanışını gördüğüm halde...   .............   Veya bundan yirmi sene önce, söyleseler inanmazdım, pek çok defa savunmak, bizler için yaptıklarını, nasıl zeki bir komutan, çağının en büyük lideri olduğunu anlatmak zorunda kalacağımı Ata'mın. Okullarda, resmî ağızlarda, gençler arasında, sosyal medyada bu ülke için, bizler için yaptıklarını, adeta unutulmuşçasına sistem içerisindekilerce kale alınmayışı hem şaşırtıyor hem de üzüntüye boğuyor aklımı, yüreğimi. Hayırsız kuşaklara şaşırırım...   .............   Yirmi beş sene önce, hayatımı Eskişehir'de yaşayacağım ve çok da memnun olacağım aklımdan geçebilecek bir şey değildi...   .............   Otuz beş sene önce hayalini kurduğum mesleğimi yapabileceğimi hatta otuz iki yıllık mimar olabileceğimi düşünemezdim...   .............   Kırk sene oldu, o yaşlarda, kardeş kavgasını bitirmek için yapıldığı açıklanan, aslında o günlerde kan dökülmesini durdurduğunu düşünerek sevindiğimiz, askeri müdahalenin sonucunun toplumumuzda oluşturacağı travmayı göremezdim. Elbette o günleri yaşamasaydım inanabilirdim, yaz aylarında, gündüz vakti yapılanların ciddiyetine.   .............   Kırk beş yıl önce ise bir öğrencinin, öğretmenine inanmayacağına. Onun öğretilerine karşı çıkacağına, saygısızca davranabileceğine inanmazdım...   .............   Bilinmelidir ki, burada yazdıklarımdan çok daha fazladır düşünemediklerim, aklıma gelmeyen, inanamadıklarım.    Aslında bununla da övünmek gerekebilir. Başımıza gelenlere şaşırabilmek, inanın en güzel duygulardan, vereceğimiz tepkilerin belirleyicileri ve gücünü oluşturan duygumuzdur. Tepkisiz olanlar şaşırmazlar...   Gerçekte bu olaylara şaşıramamak, benim için toplumumuzdaki en ciddi problemdir. Tüm sıkıntımız da budur maalesef, artık şaşıramıyoruz...   Sağlıcakla kalın, şaşırmayı bırakmayın dileklerimle...

Hiç düşünmezdim

Hayatımızda ne kadar çok “hiç düşünmezdim...” dediğimiz anlar vardır. Aklımıza gelmeyenin, başımıza geldiği durumlarla karşılaşmayanımız yoktur. 

 

Her şeyi planlayamıyoruz hayatımızda. Veya yaptığımız programlara, hayat uymayabiliyor. Hatta karşı çıkabiliyor. Bazen görüyoruz, bazen de hiç farkına varamıyoruz.

 

Hepimizin benzer hikayeleri vardır. Ama bugün benim “o anlarda düşünemediklerimi, aklımdan geçmeyenleri” aktarmak istiyorum. 

 

.............

 

Bugün, Ablam ile yaptığım sohbete kadar, belli bir yaşın üstündeki insanların, gördükleri muamelenin bazen çok kırıcı hatta sıkıntılı olabileceği hiç aklıma gelmemişti. (Yaş ilerledikçe bu tür sohbetler artıyor...). Düşünün otuzlu, kırklı yaşlarınızda bir hastaneye gittiğinizi, bir de altmışlı veya doksanlı yaşlarda. Bu işin sadece sağlığı yok, kuaförde, çarşıda, pazarda bile farklı hizmet alırsınız herhalde. Güzelliği ile mesleğinizi ön plana çıkartacak bir müşteri mi yoksa sadece ihtiyacını gidereceğiniz bir başkası mı..?

 

..............

 

Dün aklıma gelmezdi, aynı ortamlarda bulunduğumuz iyi tanıdığım, sevdiğim bir arkadaşımın, ağabeyimin Korona 'ya yakalanacağı ve ona geçmiş olsun telefonu açacağım, üzüleceğim. Veya Ankara'da yaşayan kardeşim ve yeğenimin bu hastalığı atlatmış olacağını düşünemezdim, istemezdim. Çember iyice daraldı artık. İlk önceleri hasta olanlar, başka şehirlerde, mahallelerdeyken, şimdi en yakınlarımızda. Bugün bir arkadaşım paylaşmış “Çok merak ettim; çevresinde korona nedeniyle vefat eden kimse olmayan var mı?” diye...

 

.............

 

Geçen hafta, yeni tanıştığım ve ilk tavırlarından bana hiç güven vermeyen birinden, hayatımın en içten kutlamasını alacağımı, hatta çok samimi sohbetler edeceğimi hiç hayal edemezdim. Sarraflık, dirhem dirhem ölçmekmiş meğer. İnsanı tanımak, anlamak çok farklı. Tanıdığını sandığınız kişileri bile bazen yeterince anlayamadığımızın farkında mısınız? Empati, maalesef kayboluyor. Kendimizi bir başkasının yerine koyup, onun sıkıntılarını hissedebiliyor muyuz? Sonra da bu hisler o kişi ile olan ilişkimizde bize yol gösteriyor mu? Ne dersiniz..?

 

.............

 

Sekiz ay önce, deseler, “Büronu geçici olarak kapatıp, evinden çalışacaksın, derslerini uzaktan vereceksin.” diye, güler geçerdim herhalde. O kadar da değil diye düşünür, “Çinliler yemiş yarasayı, bana ne” derdim. Aslında olabiliyormuş, gelişen iletişim metotları ile kendi işimin yüzde yetmişini evimden yapabilir durumdayım. Neyse ki işimin büyük çoğunluğu masa başında tasarım yaparak geçtiğinden bu süreçte bunu öğrenmiş, denemiş ve kabullenmiş olduk. Benim gibi masa başı çalışanlar için ideal bir durum aslında. Yakın gelecekte, iş yerleri, evler farklı şekillerde tasarlanacak gibi görünüyor...

 

.............

 

Geçen sene düşünemezdim, anneme, eşime, kızıma, en yakınlarıma doya doya sarılıp öpemeyeceğimi. İnsanlardan uzak duracağımı, Japon turistlerde gördüğümüz maskenin evden çıkarken, anahtar, cüzdan, gözlük üçlüsüne ekleneceğini. Pek çok alışkanlığımızı, kültürümüzün parçalarından olan eylemlerimizi yapamayacağız artık. Dünya üzerinde yeni bir kültür oluşmakta. Yeni alışkanlıklar, yeni bir düzen. Bu kurulan sistem içerisinde, yeni olanlara ne kadar hızlı adapte olursak o kadar sağlam bir yer bulabileceğiz...

 

.............

 

On beş yıl önce, bugünlerimi bana verenlerden, en büyük idolüm, Kütahya'nın üç Ahmet'inden biri, Babam Ahmet Fuat Gürel'in ebediyete intikal edebileceğini hiç konduramazdım. Yakıştıramıyor insanlar sevdiklerine ölümü. Hiç aklımıza gelmiyor. Gelseydi, bilebilseydim gideceğini, neler yapardım Onunla. Yapamadığımız kadar bir arada olmak isterdim elbette. Beş sene içinde, işleyen demir gibi ışıldayan, üretken bir sanatçının bir hayırsızlıkla çöküşünü, hayata küsüşünü, içine kapanışını gördüğüm halde...

 

.............

 

Veya bundan yirmi sene önce, söyleseler inanmazdım, pek çok defa savunmak, bizler için yaptıklarını, nasıl zeki bir komutan, çağının en büyük lideri olduğunu anlatmak zorunda kalacağımı Ata'mın. Okullarda, resmî ağızlarda, gençler arasında, sosyal medyada bu ülke için, bizler için yaptıklarını, adeta unutulmuşçasına sistem içerisindekilerce kale alınmayışı hem şaşırtıyor hem de üzüntüye boğuyor aklımı, yüreğimi. Hayırsız kuşaklara şaşırırım...

 

.............

 

Yirmi beş sene önce, hayatımı Eskişehir'de yaşayacağım ve çok da memnun olacağım aklımdan geçebilecek bir şey değildi...

 

.............

 

Otuz beş sene önce hayalini kurduğum mesleğimi yapabileceğimi hatta otuz iki yıllık mimar olabileceğimi düşünemezdim...

 

.............

 

Kırk sene oldu, o yaşlarda, kardeş kavgasını bitirmek için yapıldığı açıklanan, aslında o günlerde kan dökülmesini durdurduğunu düşünerek sevindiğimiz, askeri müdahalenin sonucunun toplumumuzda oluşturacağı travmayı göremezdim. Elbette o günleri yaşamasaydım inanabilirdim, yaz aylarında, gündüz vakti yapılanların ciddiyetine.

 

.............

 

Kırk beş yıl önce ise bir öğrencinin, öğretmenine inanmayacağına. Onun öğretilerine karşı çıkacağına, saygısızca davranabileceğine inanmazdım...

 

.............

 

Bilinmelidir ki, burada yazdıklarımdan çok daha fazladır düşünemediklerim, aklıma gelmeyen, inanamadıklarım. 

 

Aslında bununla da övünmek gerekebilir. Başımıza gelenlere şaşırabilmek, inanın en güzel duygulardan, vereceğimiz tepkilerin belirleyicileri ve gücünü oluşturan duygumuzdur. Tepkisiz olanlar şaşırmazlar...

 

Gerçekte bu olaylara şaşıramamak, benim için toplumumuzdaki en ciddi problemdir. Tüm sıkıntımız da budur maalesef, artık şaşıramıyoruz...

 

Sağlıcakla kalın, şaşırmayı bırakmayın dileklerimle...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.