Mehmet GÜREL
Köşe Yazarı
Mehmet GÜREL
 

Bildiklerimiz ve İnandıklarımız…

Geçenlerde sosyal medya hesabımdan bir soru paylaştım.  “Öğrenilinceye kadar var olmayan şey nedir..?” Paylaştıktan hemen sonra tepkiler gelmeye, yorumlar yazılmaya başladı. Arkadaşlarımdan birisi yoruma “Aşk” demiş. Düşündüm, evet tatbiki doğru. Aşkın varlığını öğreninceye kadar bilemeyiz. Bu da onu bizim için var olmamış yapar. Ancak bunu tüm duygu ve hallerimiz için de söyleyebiliriz. Kin, nefret, korku, v.b. Nitekim bunlardan da yazan dostlarım vardı... Birkaç arkadaşım “Tecrübe” demiş. Aynı durum burada da geçerli. Tecrübe edinemediğiniz bir olay, sizin için yok sayılabilir. Yine de bir genelleme olamıyor diye düşündüm... Başka biri “İnsanlık.” yazmış, çok beğendim. Hem nüktedan bir cevap hem de gerçeklik payı büyük. İnsan olmayı, “insan olmak nedir?” Sorusunun cevabını bulmadan beceremeyiz. Ama iç güdülerimizde de insanlık barındırabiliriz... “Cehalet.” yazmış başka bir şakacı arkadaşım. Tabi, traji komik ama doğru. Cehaletin ne olduğu hakkında fikri olmayan biri cahil olduğunun farkına varmaz. Tabi bu seçenek de mükemmel uyuyor ancak genelleme için yine yeterli değil... Elbette sorunun cevabını veren arkadaşlarım da oldu. Sorunun cevabı için genelleme yapmaya başladığımızda, farkına varılmadan, öğrenilmeden hiçbir şeyin bizim için varolmadığını görürüz.  Bunun için her şeyin içinde bulunduğu kod ise “Bilgi.” dir. Yani bilgi için bu soru tam anlamı ile yerine oturmakta.  Çünkü bilgi almak, öğrenmişlik halidir. Öğrenmek ise diğer bilgilerinizle birlikte bir bütün oluşturur. Beynimiz bu kodları gerekli noktalarından birbirine bağlayıverir.  İşte bu bağlantı sırasında kullanılan metodu da bulunduğumuz coğrafya, yaşımız, inançlar ve kültür belirler. Yani aynı bilgi için farklı kültürler ve inançlar değişik çıkarımlarda bulunabilir. Birbirine zıt tepkiler görebiliriz. Mesela, Hz. Adem'in ilk insan olduğuna, Cennette yaratılıp, Havva Annemizle yer yüzüne gönderildiklerine inanan bir kişi, genetik bilimindeki bazı bilgileri kabul etmeyip şeytan icadı olarak lanetleyebilir. Hatta bu bilgiyi küfür olarak addedip şiddete bile baş vurabilir.  Diğer taraftan canlıların genetik soylarını araştıran bir bilim adamı için bu bilgi, bulunmaz Hint kumaşı niteliğinde, dünya aydınlatıcı, çığır açıcı olarak görülebilir... Çok mu sert bir örnek oldu..? Daha serti var; cinsellik konusunda çocuklara yapılanları eleştiren, aile içi cinselliğe savaş açan, bunun genetik bozukluklar, sakatlıklar yarattığını savunan bir kişinin, dünya üzerindeki milyarlarca sayıya ulaşan insan nüfusunun tek bir erkek ve kadından geldiğine inanarak, ilk insanların cinsel hayatını sorgulamaması da mümkün.  Bu da kültür ve inancın bilginin önünde olduğunun bir göstergesidir. Yani mantığımız başka bir şeyi söylese bile bizi yönlendiren inandıklarımız olmuştur... Yanlış anlaşılmasın burada inanan veya inanmayan diye ayrı kategoriler oluşturmak istemiyorum. Bence inanmayan yoktur çünkü.  Aslında herkes inanır. İnanmıyorum diyen de inanmadığına inanır. Bilgiyi ona göre yorumlar... Bu basit ve net örneklerin haricinde yoruma açık ve birbirine yakın o kadar çok konu var ki.! İnancın gerçekte insan beyninin bir koruma mekanizması olduğunu, anlayamadıklarımıza, korktuklarımıza bir kılıf olarak ürettiğimizi düşündüğümüzde, bazı olayları daha farklı algılamaya başlıyacağımız kesindir... Tabi bilgi eksikliğinden oluşan inanç kirliliği ise daha başka bir durumdur. Biz bu gibi durumlara yobazlık adını vermekteyiz. Yobazlık durumundaki birinin bir bilgi karşısındaki yorumu ise yanlış bilgidir, hurafedir... Hurafelerin inanılır bilgi haline gelmesi inanın hiç de zor değildir... En güzel örnek; babasının cenazesinde ağlayan bir kıza “Bak Kızım ağlama, ağlamaya devam edersen babanın gömüldüğü toprak çamurlaşır, balçık içinde yatar” diyerek, kendinden büyük, güvendiği birisinin söylediğine inanan kızın öyle olacağına inanıp ağlamayı kesmesi ve kendi kızlarına da bu öğütü vermesidir... Bilgi, doğrulanması gereken bir olgudur. Teyit alındıktan, doğruluğu kanıtlandıktan sonra ancak bir değeri vardır, bir anlam taşır. Körü körüne, araştırılmadan inanılan bir bilginin doğruluğu tartışılabilir. Bu nedenle de bilginin doğruluğu inanırlık derecesiyle de ilgilidir.    Sonucu bir hikâye ile bağlayayım;    Bir gün, bir dağın başında, tek başına bir Çoban, taklalar atıp, yüzü koyun yere yatıp, zıplayıp, koşup bir takım hareketler yapıyormuş. Oradan geçen Hızır Aleyhisselam merak etmiş gitmiş Çoban'ın yanına.    “Hayırdır kardeş, ne yapar durursun?” diye sormuş.   “Beyim, birisi bana bizi yaratan birinden bahsetti. Ben de bana daha çok koyun versin diye dua ediyorum.”   “Ama böyle nasıl dua ediyorsun?” diye tekrar sormuş Hızır Aleyhisselam.   “Vallaha ben cahilim. Bilmem ki, içimden böyle geldi hoplayıp zıplıyorum. Nasıl olmuyor mu?”   “Olmaz.” demiş. “Bak ben sana öğreteyim, bundan sonra öyle yaparsın.” diye başlamış namaz kılmayı öğretmeye.    Şöyle eğileceksin, şu duaları okuyacaksın, şuraya dönüp selam vereceksin...   Neyse Hızır Aleyhisselam öğretmiş namaz kılmayı Çoban'a ve yoluna devam etmiş.    Bir gölün kenarına gelmiş ve yürümeye devam etmiş. Karşı kıyıya geçecekmiş.    Gölün üstünden yürüyerek adeta uçarcasına o güzel hikmetiyle gidiyormuş. Bir ses duymuş arkasından,    “Beyim, Beyim...”    Dönmüş bir bakmış, aynı Çoban arkasından gölün üstünde o da koşarak arkasından sesleniyormuş.  Hızır Aleyhisselam'ın şaşkın bakışlarıyla gölün ortasında yanına kadar gelmiş.    “Beyim namazın başında unuttum. Şu duanın sonun da ne yapıyorduk?” diye sormuş.    Kendisi gibi suyun üstünde uçar gibi süzülen Çoban'ı gören Hızır Aleyhisselam,   “Bildiğin gibi yap, bildiğin gibi yap..!” deyip yoluna devam etmiş.    Bilginiz inandığınızdır. Eğer sağlam bir kaynağınız varsa doğruya ulaşırsınız. En sağlam kaynak ise gönlünüzdür. Niyetiniz temiz olsun, gönlünüzü ferah tutun... Bu hafta da bu kadar. Her şey gönlünüze göre olsun.

Bildiklerimiz ve İnandıklarımız…

Geçenlerde sosyal medya hesabımdan bir soru paylaştım. 

“Öğrenilinceye kadar var olmayan şey nedir..?”

Paylaştıktan hemen sonra tepkiler gelmeye, yorumlar yazılmaya başladı. Arkadaşlarımdan birisi yoruma “Aşk” demiş. Düşündüm, evet tatbiki doğru. Aşkın varlığını öğreninceye kadar bilemeyiz. Bu da onu bizim için var olmamış yapar. Ancak bunu tüm duygu ve hallerimiz için de söyleyebiliriz. Kin, nefret, korku, v.b. Nitekim bunlardan da yazan dostlarım vardı...

Birkaç arkadaşım “Tecrübe” demiş. Aynı durum burada da geçerli. Tecrübe edinemediğiniz bir olay, sizin için yok sayılabilir. Yine de bir genelleme olamıyor diye düşündüm...

Başka biri “İnsanlık.” yazmış, çok beğendim. Hem nüktedan bir cevap hem de gerçeklik payı büyük. İnsan olmayı, “insan olmak nedir?” Sorusunun cevabını bulmadan beceremeyiz. Ama iç güdülerimizde de insanlık barındırabiliriz...

“Cehalet.” yazmış başka bir şakacı arkadaşım. Tabi, traji komik ama doğru. Cehaletin ne olduğu hakkında fikri olmayan biri cahil olduğunun farkına varmaz. Tabi bu seçenek de mükemmel uyuyor ancak genelleme için yine yeterli değil...

Elbette sorunun cevabını veren arkadaşlarım da oldu. Sorunun cevabı için genelleme yapmaya başladığımızda, farkına varılmadan, öğrenilmeden hiçbir şeyin bizim için varolmadığını görürüz. 

Bunun için her şeyin içinde bulunduğu kod ise “Bilgi.” dir. Yani bilgi için bu soru tam anlamı ile yerine oturmakta. 

Çünkü bilgi almak, öğrenmişlik halidir. Öğrenmek ise diğer bilgilerinizle birlikte bir bütün oluşturur. Beynimiz bu kodları gerekli noktalarından birbirine bağlayıverir. 

İşte bu bağlantı sırasında kullanılan metodu da bulunduğumuz coğrafya, yaşımız, inançlar ve kültür belirler. Yani aynı bilgi için farklı kültürler ve inançlar değişik çıkarımlarda bulunabilir. Birbirine zıt tepkiler görebiliriz.

Mesela, Hz. Adem'in ilk insan olduğuna, Cennette yaratılıp, Havva Annemizle yer yüzüne gönderildiklerine inanan bir kişi, genetik bilimindeki bazı bilgileri kabul etmeyip şeytan icadı olarak lanetleyebilir. Hatta bu bilgiyi küfür olarak addedip şiddete bile baş vurabilir. 

Diğer taraftan canlıların genetik soylarını araştıran bir bilim adamı için bu bilgi, bulunmaz Hint kumaşı niteliğinde, dünya aydınlatıcı, çığır açıcı olarak görülebilir...

Çok mu sert bir örnek oldu..?

Daha serti var; cinsellik konusunda çocuklara yapılanları eleştiren, aile içi cinselliğe savaş açan, bunun genetik bozukluklar, sakatlıklar yarattığını savunan bir kişinin, dünya üzerindeki milyarlarca sayıya ulaşan insan nüfusunun tek bir erkek ve kadından geldiğine inanarak, ilk insanların cinsel hayatını sorgulamaması da mümkün. 

Bu da kültür ve inancın bilginin önünde olduğunun bir göstergesidir. Yani mantığımız başka bir şeyi söylese bile bizi yönlendiren inandıklarımız olmuştur...

Yanlış anlaşılmasın burada inanan veya inanmayan diye ayrı kategoriler oluşturmak istemiyorum. Bence inanmayan yoktur çünkü. 

Aslında herkes inanır. İnanmıyorum diyen de inanmadığına inanır. Bilgiyi ona göre yorumlar...

Bu basit ve net örneklerin haricinde yoruma açık ve birbirine yakın o kadar çok konu var ki.!

İnancın gerçekte insan beyninin bir koruma mekanizması olduğunu, anlayamadıklarımıza, korktuklarımıza bir kılıf olarak ürettiğimizi düşündüğümüzde, bazı olayları daha farklı algılamaya başlıyacağımız kesindir...

Tabi bilgi eksikliğinden oluşan inanç kirliliği ise daha başka bir durumdur. Biz bu gibi durumlara yobazlık adını vermekteyiz. Yobazlık durumundaki birinin bir bilgi karşısındaki yorumu ise yanlış bilgidir, hurafedir...

Hurafelerin inanılır bilgi haline gelmesi inanın hiç de zor değildir...

En güzel örnek; babasının cenazesinde ağlayan bir kıza “Bak Kızım ağlama, ağlamaya devam edersen babanın gömüldüğü toprak çamurlaşır, balçık içinde yatar” diyerek, kendinden büyük, güvendiği birisinin söylediğine inanan kızın öyle olacağına inanıp ağlamayı kesmesi ve kendi kızlarına da bu öğütü vermesidir...

Bilgi, doğrulanması gereken bir olgudur. Teyit alındıktan, doğruluğu kanıtlandıktan sonra ancak bir değeri vardır, bir anlam taşır.

Körü körüne, araştırılmadan inanılan bir bilginin doğruluğu tartışılabilir. Bu nedenle de bilginin doğruluğu inanırlık derecesiyle de ilgilidir. 

 

Sonucu bir hikâye ile bağlayayım; 

 

Bir gün, bir dağın başında, tek başına bir Çoban, taklalar atıp, yüzü koyun yere yatıp, zıplayıp, koşup bir takım hareketler yapıyormuş. Oradan geçen Hızır Aleyhisselam merak etmiş gitmiş Çoban'ın yanına. 

 

“Hayırdır kardeş, ne yapar durursun?” diye sormuş.

 

“Beyim, birisi bana bizi yaratan birinden bahsetti. Ben de bana daha çok koyun versin diye dua ediyorum.”

 

“Ama böyle nasıl dua ediyorsun?” diye tekrar sormuş Hızır Aleyhisselam.

 

“Vallaha ben cahilim. Bilmem ki, içimden böyle geldi hoplayıp zıplıyorum. Nasıl olmuyor mu?”

 

“Olmaz.” demiş. “Bak ben sana öğreteyim, bundan sonra öyle yaparsın.” diye başlamış namaz kılmayı öğretmeye. 

 

Şöyle eğileceksin, şu duaları okuyacaksın, şuraya dönüp selam vereceksin...

 

Neyse Hızır Aleyhisselam öğretmiş namaz kılmayı Çoban'a ve yoluna devam etmiş. 

 

Bir gölün kenarına gelmiş ve yürümeye devam etmiş. Karşı kıyıya geçecekmiş. 

 

Gölün üstünden yürüyerek adeta uçarcasına o güzel hikmetiyle gidiyormuş. Bir ses duymuş arkasından,

 

 “Beyim, Beyim...” 

 

Dönmüş bir bakmış, aynı Çoban arkasından gölün üstünde o da koşarak arkasından sesleniyormuş. 
Hızır Aleyhisselam'ın şaşkın bakışlarıyla gölün ortasında yanına kadar gelmiş. 

 

“Beyim namazın başında unuttum. Şu duanın sonun da ne yapıyorduk?” diye sormuş. 

 

Kendisi gibi suyun üstünde uçar gibi süzülen Çoban'ı gören Hızır Aleyhisselam,

 

“Bildiğin gibi yap, bildiğin gibi yap..!” deyip yoluna devam etmiş. 

 

Bilginiz inandığınızdır. Eğer sağlam bir kaynağınız varsa doğruya ulaşırsınız. En sağlam kaynak ise gönlünüzdür. Niyetiniz temiz olsun, gönlünüzü ferah tutun...

Bu hafta da bu kadar. Her şey gönlünüze göre olsun.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.