İsa ÖZTÜRK
Köşe Yazarı
İsa ÖZTÜRK
 

PANDEMİDE KADIN

                                                                                                                                                                                                     PANDEMİDE KADIN   Kadına yönelik şiddet, sadece ülkemizin problemi değil..Çok sayıda ülkenin baz alındığı uluslararası raporlar bunun dünyanın genel sorunu olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.   Dünyanın hemen hemen her ülkesinde, kadınlar gündelik yaşamlarında, bulundukları herhangi bir ortamda fiziksel veya sözlü taciz mağduru olma riskiyle karşı karşıyla kalıyor. Psikolojik, fiziksel, dijital, ekonomik ve sözlü olarak çok çeşitli şekillerde şiddete uğruyorlar.   Geçen hafta içinde haber kanallarında izlediğim  bir habere göre Pandemi döneminde dünya genelinde ”kadına şiddet” olaylarında 43 oranında artış olmuş. Pandemi döneminde şiddetle beraber kadınların işini kaybetme riskiyle daha fazla yüz yüze geldiği de aşikar.   Sağlığı kaybetme korkusu, belirsizlik, ekonomik kayıplar, stres ve tükenmişlik duyguları herkesin ortak sorunu oldu. Ev içinde artan iş yükü ve sorumlulukları dolayısıyla kadınlar en kırılgan grupların başını çekti. Özellikle karantina döneminde şiddet vakalarının ve buna bağlı olarak acil yardım hatlarına yapılan başvuru sayılarının arttığı biliniyor.   Evde kal çağrısının ana unsuru kendimizi ve başkalarının sağlığını riske atmamaktır. Ancak evler en özel ve mahrem alan olarak, aile içi şiddetin de en fazla görüldüğü mekânlardır. Ev kadınlarının ev içi ücretsiz emeğinin görülmemesi ve yaptıklarının değersiz kabul edilmesi kadın açısından psikolojik ve ekonomik olarak yıpratıcı bir durumdur. Pandemi sürecinde hem ev kadınlarının hem de evden çalışan kadınların iş yükleri fazlasıyla arttı. Özellikle çalışan kadınların mesailerinin devam ettiği saatlerde, evdeki sorumluluklarla ilgilenmek zorunda olması kadını gün içinde birden fazla vardiyaya mahkûm kılıyor.   Evde kal diyoruz ama o evlerde neler yaşandığını biliyor muyuz?  Bu sebeple kadınların pek çok farklı açıdan pandemi sürecini kolay geçirmediğinin farkında olmak büyük bir önem taşıyor.   Hayat Eve Sığar diyoruz ama herkes hayatını evine sığdırabiliyor mu?  Evde kocasının devamlı sert bakışlarına ve şiddetine maruz kalan, yemeğin tuzu fazla olmuş diye ağzı burnu dağıtılan, telefonunu geç açan!, erkek çocuk doğuramayan! , izinsiz evden çıkan!, ağlayan bebeğini susturamayan! kadınlar hayatlarını eve sığdırabilecekler mi?  Yoksa onlar için hayatlarını sığdırdıkları ev bir işkence odası ya da duvarların üzerine üzerine geldiği bir hapishane hücresi mi olacak?   İşte o kadınlardan birisi… “Kuşlara ekmek kırıntısı attığı” için eşinden şiddet görmüş. Normalde de eşinden şiddet görüyormuş, hatta çeşitli kereler darp raporu almış ve boşanmaya çalışmış. Ama kocasının şantaj ve tehditleriyle her seferinde eve dönmek zorunda kalmış. Korona virüsü salgını nedeniyle kocası ilk kez işe gitmeyip evde kaldığında ise gördüğü şiddet doruğa ulaşmış. “Sabah kuşlar aç kalmasın diye onlara kırıntı attım”… Normalde böyle masum bir cümlenin şiddet doğurmasına imkân yok gibi değil mi?  Ama maalesef öyle olmamış. “Sen aptal mısın?”, “Salak salak işler yapıyorsun” gibi hakaretler eşliğinde kafasına darbeler almış. Kadın, haklı olarak isyan ediyor: “Eve normalde çok geç gelir, pek birlikte vakit geçirmezdik. Şimdi korona yüzünden evde. Yaptığım her şeye, oturmama, kalkmama karışıyor. Yapabileceğim bir şey, gidebileceğim bir yer yok!  İntihar etmekten başka çare kalmıyor”.. Ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde duramayan, gidecek yeri ve başka çaresi olmayan bu kadın kaderine razı oluyor. Yapılacak bir sonraki şiddeti bekliyor..   Bir diğer kadın ; Normalde gündüzleri çalışan kocası, akşamlarını da meyhanelerde, kahvehanelerde geçiriyormuş. Alkol alıp eve gelince sızan adam, korona salgınından sonra artık evde içmeye ve ardından da sudan sebeplerle kadını her seferinde feci şekilde darp etmeye başlamış. Bir çaresizlik dolu serzeniş daha ;  “Adliyeler kapalı, şikâyetçi olabileceğim, gidebileceğim bir yer yok. Daha önce sığınma evinde kalmıştım. Oraya hele bu süreçte asla gitmem. Üç çocuğum var. İkisi yaşlarından dolayı benimle sığınma evine giremez. Ben de onları bırakıp bir yere gidemem”.   Sonuç bu olayda da pek değişmiş değil. Kadın hâlâ o şiddet ortamında kalmaya devam ediyor. Çekecek derdim varmış bu dünyada diyerek kaderine kahrediyor..   Unutulmamalıyız  ki kadın her şeyden önce bir annedir, örnek alınacak kişi ve “rol model”dir, çocukları etkileme alanı geniştir, aile kurumunun da düzenleyici unsurudur. Kadına şiddet uygulamak toplumun çekirdek yapısını oluşturan aile kurumunun temeline dinamit döşemekle eşdeğerdir. Erkeklik kadına vurmakla değil onu korumakla ve saygılı olmakla gösterilir..   Korona virüsün psikolojik etkileri muhakkak herkesi etkiliyor, herkes alışageldiği sosyal hayat dışında bir hayat yaşamaya zorlanıyor. Aylardır evlere kapandığımız, sosyal ve ekonomik olarak darboğazda olduğumuz bu günlerde şiddet kesinlikle başvurduğumuz bir yol olmasın..Aile içinde sevgi, saygı ve birliktelikle bu salgını  atlatalım..Sabır ve anlayış sığındığımız bir liman olsun..Salgın hastalıktan kendimizi korumaya çalışırken aile içi şiddetle hayatları çekilmez hale getirmeyelim..   Hayatı Eve sığdıralım.. Sadece kendi hayatımızı değil.. Ailemizin de hayatını evimize yuvamıza sığdıralım..   GÜNÜN SÖZÜ : Kadınlar insandır, biz insanoğlu (Neşet ERTAŞ)    

PANDEMİDE KADIN

 

                                                                                             

                                                                                                     PANDEMİDE KADIN

 

Kadına yönelik şiddetsadece ülkemizin problemi değil..Çok sayıda ülkenin baz alındığı uluslararası raporlar bunun dünyanın genel sorunu olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.

 

Dünyanın hemen hemen her ülkesinde, kadınlar gündelik yaşamlarında, bulundukları herhangi bir ortamda fiziksel veya sözlü taciz mağduru olma riskiyle karşı karşıyla kalıyor. Psikolojik, fiziksel, dijital, ekonomik ve sözlü olarak çok çeşitli şekillerde şiddete uğruyorlar.

 

Geçen hafta içinde haber kanallarında izlediğim  bir habere göre Pandemi döneminde dünya genelinde ”kadına şiddet” olaylarında 43 oranında artış olmuş. Pandemi döneminde şiddetle beraber kadınların işini kaybetme riskiyle daha fazla yüz yüze geldiği de aşikar.

 

Sağlığı kaybetme korkusu, belirsizlik, ekonomik kayıplar, stres ve tükenmişlik duyguları herkesin ortak sorunu oldu. Ev içinde artan iş yükü ve sorumlulukları dolayısıyla kadınlar en kırılgan grupların başını çekti. Özellikle karantina döneminde şiddet vakalarının ve buna bağlı olarak acil yardım hatlarına yapılan başvuru sayılarının arttığı biliniyor.

 

Evde kal çağrısının ana unsuru kendimizi ve başkalarının sağlığını riske atmamaktır. Ancak evler en özel ve mahrem alan olarak, aile içi şiddetin de en fazla görüldüğü mekânlardır. Ev kadınlarının ev içi ücretsiz emeğinin görülmemesi ve yaptıklarının değersiz kabul edilmesi kadın açısından psikolojik ve ekonomik olarak yıpratıcı bir durumdur. Pandemi sürecinde hem ev kadınlarının hem de evden çalışan kadınların iş yükleri fazlasıyla arttı. Özellikle çalışan kadınların mesailerinin devam ettiği saatlerde, evdeki sorumluluklarla ilgilenmek zorunda olması kadını gün içinde birden fazla vardiyaya mahkûm kılıyor.

 

Evde kal diyoruz ama o evlerde neler yaşandığını biliyor muyuz?  Bu sebeple kadınların pek çok farklı açıdan pandemi sürecini kolay geçirmediğinin farkında olmak büyük bir önem taşıyor.

 

Hayat Eve Sığar diyoruz ama herkes hayatını evine sığdırabiliyor mu?  Evde kocasının devamlı sert bakışlarına ve şiddetine maruz kalan, yemeğin tuzu fazla olmuş diye ağzı burnu dağıtılan, telefonunu geç açan!, erkek çocuk doğuramayan! , izinsiz evden çıkan!, ağlayan bebeğini susturamayan! kadınlar hayatlarını eve sığdırabilecekler mi?  Yoksa onlar için hayatlarını sığdırdıkları ev bir işkence odası ya da duvarların üzerine üzerine geldiği bir hapishane hücresi mi olacak?

 

İşte o kadınlardan birisi… “Kuşlara ekmek kırıntısı attığı” için eşinden şiddet görmüş. Normalde de eşinden şiddet görüyormuş, hatta çeşitli kereler darp raporu almış ve boşanmaya çalışmış. Ama kocasının şantaj ve tehditleriyle her seferinde eve dönmek zorunda kalmış. Korona virüsü salgını nedeniyle kocası ilk kez işe gitmeyip evde kaldığında ise gördüğü şiddet doruğa ulaşmış. “Sabah kuşlar aç kalmasın diye onlara kırıntı attım”… Normalde böyle masum bir cümlenin şiddet doğurmasına imkân yok gibi değil mi?  Ama maalesef öyle olmamış. “Sen aptal mısın?”, “Salak salak işler yapıyorsun” gibi hakaretler eşliğinde kafasına darbeler almış. Kadın, haklı olarak isyan ediyor: “Eve normalde çok geç gelir, pek birlikte vakit geçirmezdik. Şimdi korona yüzünden evde. Yaptığım her şeye, oturmama, kalkmama karışıyor. Yapabileceğim bir şey, gidebileceğim bir yer yok!  İntihar etmekten başka çare kalmıyor”.. Ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde duramayan, gidecek yeri ve başka çaresi olmayan bu kadın kaderine razı oluyor. Yapılacak bir sonraki şiddeti bekliyor..

 

Bir diğer kadın ; Normalde gündüzleri çalışan kocası, akşamlarını da meyhanelerde, kahvehanelerde geçiriyormuş. Alkol alıp eve gelince sızan adam, korona salgınından sonra artık evde içmeye ve ardından da sudan sebeplerle kadını her seferinde feci şekilde darp etmeye başlamış. Bir çaresizlik dolu serzeniş daha ;  “Adliyeler kapalı, şikâyetçi olabileceğim, gidebileceğim bir yer yok. Daha önce sığınma evinde kalmıştım. Oraya hele bu süreçte asla gitmem. Üç çocuğum var. İkisi yaşlarından dolayı benimle sığınma evine giremez. Ben de onları bırakıp bir yere gidemem”.

 

Sonuç bu olayda da pek değişmiş değil. Kadın hâlâ o şiddet ortamında kalmaya devam ediyor. Çekecek derdim varmış bu dünyada diyerek kaderine kahrediyor..

 

Unutulmamalıyız  ki kadın her şeyden önce bir annedir, örnek alınacak kişi ve “rol model”dir, çocukları etkileme alanı geniştir, aile kurumunun da düzenleyici unsurudur. Kadına şiddet uygulamak toplumun çekirdek yapısını oluşturan aile kurumunun temeline dinamit döşemekle eşdeğerdir. Erkeklik kadına vurmakla değil onu korumakla ve saygılı olmakla gösterilir..

 

Korona virüsün psikolojik etkileri muhakkak herkesi etkiliyor, herkes alışageldiği sosyal hayat dışında bir hayat yaşamaya zorlanıyor. Aylardır evlere kapandığımız, sosyal ve ekonomik olarak darboğazda olduğumuz bu günlerde şiddet kesinlikle başvurduğumuz bir yol olmasın..Aile içinde sevgi, saygı ve birliktelikle bu salgını  atlatalım..Sabır ve anlayış sığındığımız bir liman olsun..Salgın hastalıktan kendimizi korumaya çalışırken aile içi şiddetle hayatları çekilmez hale getirmeyelim..

 

Hayatı Eve sığdıralım..

Sadece kendi hayatımızı değil..

Ailemizin de hayatını evimize yuvamıza sığdıralım..

 

GÜNÜN SÖZÜ : Kadınlar insandır, biz insanoğlu (Neşet ERTAŞ)

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.