İsa ÖZTÜRK
Köşe Yazarı
İsa ÖZTÜRK
 

Bakkal Amca

Bakkal amcalarımız vardı bizim..   Kimisinin Kanaat, kimisinin Şen, kimisinin de Nasip idi tabeladaki adı..   Unvanları bile kendileri gibi asildi..   Adım attığımızda içimize çektiğimiz deterjan, peynir, çamaşır suyu, gaz yağı, turşu kokularında huzur bulduğumuz..   Elimizdeki bozuk parayı  masasına koyduğumuz  ve çekinerek “Bu paraya ne olur?” diye sorduğumuz..   Bazen kapıları sonuna kadar açıp sınırsız kredi veren..   Bazen de kabaran borçtan dolayı uyaran, tezgahın arkasında duvarda asılı olan “Peşin Satan, Veresiye Satan” tablosuna inat veresiyeyi de kesmeyen, gururumuzu incitmeyen, icraya vermeyen..   Evimizin, arabamızın anahtarını sorgusuz sualsiz teslim ettiğimiz, okuldan gelecek çocuğumuza ; “ Ben gelene kadar beklesin yanınızda ” dediğimiz..   Nakit paraya sıkıştığımızda ödünç para aldığımız..   Bakkal Mehmet eliyle diye adres verip adresimize bile ortak ettiğimiz..   Sokakta selamlaştığımız, halini hatırını sorduğumuz.. Hasta eşinin romatizması hakkında dertleştiğimiz..   Mahalledeki herkesi tanıyan, huyunu suyunu bilen..   Kimin ne derdi var?  Kimin durumu kötü?  Kim ne iş yapar? Kime güvenilir? İnsanları tanıma noktasında  Mahalle muhtarından bile daha mahir..   Mahallenin güvenliğinden sorumlu olan, hırlıyı hırsızı gözetleyen..   Halden anlayan..Bir bakışınızla sizi analiz edip derdinize çare olan, teselli eden, sırtınızı sıvazlayan..   Paranız çıkışmadığında sonra verirsin diyen, bu da benden olsun diye gönlümüzü alan..   Sabah erken saatte dükkan açılmadan kapısındaki kasadan sıcak ekmek alıp parasını sonra verdiğimiz..   Son dakika haberlerini 37 ekran televizyonundan gördüğümüz, ayak üstü gündem hakkında sohbet ettiğimiz, ne olacak bu memleketin hali diye kafa yorduğumuz..   Başka bir yerden alışveriş ettiğimizde kırılmasın gücenmesin diye önünden geçmeye çekindiğimiz..   Evine oturmaya gittiğimiz, gece acil bir ihtiyaç olduğunda çizgili pijamaları ve ayağında terlikleriyle dükkanını da gönlünü de açan..   Çokça adres sorduğumuz, “Buralarda kiralık ev var mı? diye danıştığımız..   Hayırlı işlerimiz için bilmem kimin kızı ya da oğlu nasıldır diye sorduğumuz..   Soğuk günlerde sığındığımız sobasıyla da muhabbetiyle de bizleri sımsıcak ısıtan, küçük tüpün üstünde kaynayan çayından bir bardak ikram eden..   Bize gelen telefonları açarak, kimi müjde, kimi üzücü haber vermek için soluk soluğa kapımıza koşturan..   Aybaşında maaş alana kadar idare eden..   Düğünümüzde bizimle halay çeken, cenazemizde tabutumuza da bize de omuz veren..   Mahallemizin merkezi, kalbi..   Bakkalarımız vardı bizim..

Bakkal Amca

Bakkal amcalarımız vardı bizim..

 

Kimisinin Kanaat, kimisinin Şen, kimisinin de Nasip idi tabeladaki adı..

 

Unvanları bile kendileri gibi asildi..

 

Adım attığımızda içimize çektiğimiz deterjan, peynir, çamaşır suyu, gaz yağı, turşu kokularında huzur bulduğumuz..

 

Elimizdeki bozuk parayı  masasına koyduğumuz  ve çekinerek “Bu paraya ne olur?” diye sorduğumuz..

 

Bazen kapıları sonuna kadar açıp sınırsız kredi veren..

 

Bazen de kabaran borçtan dolayı uyaran, tezgahın arkasında duvarda asılı olan “Peşin Satan, Veresiye Satan” tablosuna inat veresiyeyi de kesmeyen, gururumuzu incitmeyen, icraya vermeyen..

 

Evimizin, arabamızın anahtarını sorgusuz sualsiz teslim ettiğimiz, okuldan gelecek çocuğumuza ; “ Ben gelene kadar beklesin yanınızda ” dediğimiz..

 

Nakit paraya sıkıştığımızda ödünç para aldığımız..

 

Bakkal Mehmet eliyle diye adres verip adresimize bile ortak ettiğimiz..

 

Sokakta selamlaştığımız, halini hatırını sorduğumuz.. Hasta eşinin romatizması hakkında dertleştiğimiz..

 

Mahalledeki herkesi tanıyan, huyunu suyunu bilen..

 

Kimin ne derdi var?  Kimin durumu kötü?  Kim ne iş yapar? Kime güvenilir? İnsanları tanıma noktasında  Mahalle muhtarından bile daha mahir..

 

Mahallenin güvenliğinden sorumlu olan, hırlıyı hırsızı gözetleyen..

 

Halden anlayan..Bir bakışınızla sizi analiz edip derdinize çare olan, teselli eden, sırtınızı sıvazlayan..

 

Paranız çıkışmadığında sonra verirsin diyen, bu da benden olsun diye gönlümüzü alan..

 

Sabah erken saatte dükkan açılmadan kapısındaki kasadan sıcak ekmek alıp parasını sonra verdiğimiz..

 

Son dakika haberlerini 37 ekran televizyonundan gördüğümüz, ayak üstü gündem hakkında sohbet ettiğimiz, ne olacak bu memleketin hali diye kafa yorduğumuz..

 

Başka bir yerden alışveriş ettiğimizde kırılmasın gücenmesin diye önünden geçmeye çekindiğimiz..

 

Evine oturmaya gittiğimiz, gece acil bir ihtiyaç olduğunda çizgili pijamaları ve ayağında terlikleriyle dükkanını da gönlünü de açan..

 

Çokça adres sorduğumuz, “Buralarda kiralık ev var mı? diye danıştığımız..

 

Hayırlı işlerimiz için bilmem kimin kızı ya da oğlu nasıldır diye sorduğumuz..

 

Soğuk günlerde sığındığımız sobasıyla da muhabbetiyle de bizleri sımsıcak ısıtan, küçük tüpün üstünde kaynayan çayından bir bardak ikram eden..

 

Bize gelen telefonları açarak, kimi müjde, kimi üzücü haber vermek için soluk soluğa kapımıza koşturan..

 

Aybaşında maaş alana kadar idare eden..

 

Düğünümüzde bizimle halay çeken, cenazemizde tabutumuza da bize de omuz veren..

 

Mahallemizin merkezi, kalbi..

 

Bakkalarımız vardı bizim..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.