Eda EĞMİR YÜCEER
Köşe Yazarı
Eda EĞMİR YÜCEER
 

İstanbul Sözleşmesi Nedir? Yazı Dizisi / Bölüm 3

Yazı dizimizi takip eden tüm okuyuculara, candan selam ve saygı ile İstanbul Sözleşmesi olarak anılan “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ni  incelemeye devam ediyorum. İkinci yazımda sözleşmenin amaçlarını, kapsamını ve tanımlarını belirleyen ve sözleşmenin ana temelini oluşturan ilk üç maddeyi oldukça ayrıntılı bir biçimde incelemeye çalışmıştım. Bugün birinci bölümün dördüncü, beşinci ve altıncı maddelerini inceleyerek birinci bölümü bitiriyoruz.   Birinci bölüm dördüncü maddede, şiddet mağduru kadınların şiddetten uzak, şiddetsiz yaşamaya dair temel haklarının korunması ve bu uğurda kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın önlenmesi, tüm bu tedbirlerin şiddet mağduru çatısı altında bulunan tüm bireyler adına hiç bir ayrım gözetilmeksizin uygulanmasının da güvence altına alınması; beşinci maddede, taraf devletlerin yükümlülükleri ve gereken özeni gösterme sorumlulukları ve son olarak altıncı maddede toplumsal cinsiyet algısına duyarlı politikaların teşvik edilmesi ve uygulanması ile ilgili hükümler yer almaktadır.    “Temel haklar, eşitlik ve ayrım gözetmeme” başlıklı (4.) dördüncü maddede, herkesin ve özellikle de kadınların şiddetten uzak yaşama hakları olduğuna vurgu yapılmakta ve bu bağlamda taraf devletlerin bu hakkı sağlamak üzere gereken tüm yasal vs tedbirleri alması gerekliliği vurgulanmaktadır. Kadınlara karşı  her türlü ayrımcılığın kınanması, kadın erkek eşitliği ilkesinin taraf devletlerin iç mevzuatlarına dahil edilmesi ve bu ilkenin uygulamada da gerçekleştirilmesinin sağlanması, ayrımcılığın yaptırımlar uygulanmak suretiyle yasaklanması, ayrımcı yasa ve uygulamaların kaldırılması; bu sözleşme hükümlerinin şiddet mağduru olmak haricinde hiç bir ayrım gözetilmeksizin, şiddet mağduru her bir bireye uygulanmasının güvence altına alınması ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan bu özel önlemlerin ayrımcılık olarak kabul edilmemesi konusunda taraf devletlere hatırlatmalar yapılmaktadır.    “Devlet Yükümlülükleri ve gereken özeni gösterme sorumluluğu” başlığını taşıyan (5). maddede; taraf devletlerin kadına yönelik herhangi bir şiddet eylemiyle ilişkilenmekten kaçınacağı ve devlet adına hareket eden devlet yetkililerinin, görevlilerinin, organlarının, kurumlarının ve diğer aktörlerin bu yükümlülüğe uygun davranmalarının sağlanacağı bu sözleşme kapsamında olup da devlet dışı aktörler tarafından işlenen şiddet eylemleri ile ilgili de gerekli yasal tedbirlerin alınacağı hüküm altına alınmıştır.    “Toplumsal cinsiyete (toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosoyal olarak kurgulanan roller, davranışlar, eylemler) duyarlı politikalar” başlıklı (6). Maddede ise, taraf devletlerin bu sözleşmenin uygulanmasına ve sözleşme hükümlerinin etkilerinin değerlendirilmesine bir toplumsal cinsiyet  bakış açısı katmaları ve kadınlarla erkekler arasında eşitliğe ve kadınların güçlendirilmesine ilişkin politikaları yaygınlaştırmaları ve etkili bir biçimde uygulamaları gereklilikleri belirlenmiştir.     İstanbul Sözleşmesinin, mağdurları koruma, failleri kovuşturma, şiddeti önleme, şiddeti önlemeye yönelik şiddet mağduru ve failine yönelik destek politikaları oluşturma şeklinde dört ana başlık altında özetlenebilecek olan amaçlarının, sözleşmeyi ilk imzalayan taraf devletlerden olan ülkemiz mevzuatında en önemli ve anlamlı karşılığı, 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilen, 6284 sayılı  “Ailenin Korunması ve  Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”dur.    Halk arasında 6284 sayılı kanun olarak bilinen kanun, ilk imzalayan taraf ülkelerden biri olduğumuz uluslararası bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi'nin şiddeti önleme yönündeki temel amacının iç hukukumuzdaki en önemli  ve etkin uygulama aracıdır.    6284 sayılı yasa kapsamında gerçekleştirilen uygulamalar sayesinde binlerce şiddet mağduru kadınımıza, hukuki, sosyal, psikolojik ve ekonomik destek sağlanmaktadır. Şiddet mağduru kadınlar  Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na bağlı il müdürlüklerindeki ŞÖNİM - Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerine başvurarak destek almakta bu birim ile eşgüdüm içinde çalışan ve her il merkezinde bulunan Barolar aracılığıyla hukuki desteğe kavuşmaktadırlar.   Bu yazıyı yazmaya başlamadan az önce çocuk istismarı suçundan tutuklu bulunan sözde tarikat şeyhinin, sözde müritlerine yazdığı mektubunda, tutuklu bulunmasının sebebinin İstanbul Sözleşmesi olduğuna ilişkin bir habere denk geldim. Çocuk istismarı suçundan tutuklanmış bir şüphelinin İstanbul Sözleşmesine saldırıyor olması dahi sözleşmenin özellikle hangi zihniyet ile mücadeleyi hedef aldığını tam da bu sebeplendirme vesilesiyle açıkça gözler önüne seriyor. Her ne kadar şüpheli henüz anılan suçtan hüküm giymiş olmasa dahi, ülkemizde din bezirganlığı yaparak, insanları aldatarak İslamiyet'e en büyük zararı veren cahiliye misyonerlerinin ve ne acı ki düşünmeden, akletmeden onların peşinden gidenlerin varlığını bizlere bir kez daha hatırlatıyor, kadına yönelik her türlü şiddeti önleme yolunda bıkmadan usanmadan ne çok mesai harcamamız, ne çok akıl yormamız gerektiğini bir kez daha bizlere gösteriyor.   Yardım çığlığına ulaşamadığımız ve kaybettiğimiz kadınlarımızın anısına ve onların aralarına yeni kadınlarımızın eklenmesini engellemek üzere; sadece devlet eliyle yapılmaya çalışılan mevzuat değişiklikleri ile değil birer birey olarak her birimizin öncelikle dilimizdeki eril söylemlerden uzaklaşacağı, en büyük kutsalımız saydığımız annelerimizin küfürlerin ilk kelimesi olarak anılmayacağı ve şiddeti hep birlikte önlemek üzere daha neler yapabileceğimizi düşündüğümüz, konuştuğumuz, yeni politikalar geliştirdiğimiz ve her gün daha da çoğalarak “Şiddete Hayır!” diye haykıracağımız, haykırışlarımızla kavuşacağımız şiddetsiz günlere sonsuz özlem ile...

İstanbul Sözleşmesi Nedir? Yazı Dizisi / Bölüm 3

Yazı dizimizi takip eden tüm okuyuculara, candan selam ve saygı ile İstanbul Sözleşmesi olarak anılan “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ni  incelemeye devam ediyorum. İkinci yazımda sözleşmenin amaçlarını, kapsamını ve tanımlarını belirleyen ve sözleşmenin ana temelini oluşturan ilk üç maddeyi oldukça ayrıntılı bir biçimde incelemeye çalışmıştım. Bugün birinci bölümün dördüncü, beşinci ve altıncı maddelerini inceleyerek birinci bölümü bitiriyoruz.

 

Birinci bölüm dördüncü maddede, şiddet mağduru kadınların şiddetten uzak, şiddetsiz yaşamaya dair temel haklarının korunması ve bu uğurda kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın önlenmesi, tüm bu tedbirlerin şiddet mağduru çatısı altında bulunan tüm bireyler adına hiç bir ayrım gözetilmeksizin uygulanmasının da güvence altına alınması; beşinci maddede, taraf devletlerin yükümlülükleri ve gereken özeni gösterme sorumlulukları ve son olarak altıncı maddede toplumsal cinsiyet algısına duyarlı politikaların teşvik edilmesi ve uygulanması ile ilgili hükümler yer almaktadır. 

 

“Temel haklar, eşitlik ve ayrım gözetmeme” başlıklı (4.) dördüncü maddede, herkesin ve özellikle de kadınların şiddetten uzak yaşama hakları olduğuna vurgu yapılmakta ve bu bağlamda taraf devletlerin bu hakkı sağlamak üzere gereken tüm yasal vs tedbirleri alması gerekliliği vurgulanmaktadır. Kadınlara karşı  her türlü ayrımcılığın kınanması, kadın erkek eşitliği ilkesinin taraf devletlerin iç mevzuatlarına dahil edilmesi ve bu ilkenin uygulamada da gerçekleştirilmesinin sağlanması, ayrımcılığın yaptırımlar uygulanmak suretiyle yasaklanması, ayrımcı yasa ve uygulamaların kaldırılması; bu sözleşme hükümlerinin şiddet mağduru olmak haricinde hiç bir ayrım gözetilmeksizin, şiddet mağduru her bir bireye uygulanmasının güvence altına alınması ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan bu özel önlemlerin ayrımcılık olarak kabul edilmemesi konusunda taraf devletlere hatırlatmalar yapılmaktadır. 

 

“Devlet Yükümlülükleri ve gereken özeni gösterme sorumluluğu” başlığını taşıyan (5). maddede; taraf devletlerin kadına yönelik herhangi bir şiddet eylemiyle ilişkilenmekten kaçınacağı ve devlet adına hareket eden devlet yetkililerinin, görevlilerinin, organlarının, kurumlarının ve diğer aktörlerin bu yükümlülüğe uygun davranmalarının sağlanacağı bu sözleşme kapsamında olup da devlet dışı aktörler tarafından işlenen şiddet eylemleri ile ilgili de gerekli yasal tedbirlerin alınacağı hüküm altına alınmıştır. 

 

“Toplumsal cinsiyete (toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosoyal olarak kurgulanan roller, davranışlar, eylemler) duyarlı politikalar” başlıklı (6). Maddede ise, taraf devletlerin bu sözleşmenin uygulanmasına ve sözleşme hükümlerinin etkilerinin değerlendirilmesine bir toplumsal cinsiyet  bakış açısı katmaları ve kadınlarla erkekler arasında eşitliğe ve kadınların güçlendirilmesine ilişkin politikaları yaygınlaştırmaları ve etkili bir biçimde uygulamaları gereklilikleri belirlenmiştir.  

 

İstanbul Sözleşmesinin, mağdurları koruma, failleri kovuşturma, şiddeti önleme, şiddeti önlemeye yönelik şiddet mağduru ve failine yönelik destek politikaları oluşturma şeklinde dört ana başlık altında özetlenebilecek olan amaçlarının, sözleşmeyi ilk imzalayan taraf devletlerden olan ülkemiz mevzuatında en önemli ve anlamlı karşılığı, 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilen, 6284 sayılı  “Ailenin Korunması ve  Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”dur. 

 

Halk arasında 6284 sayılı kanun olarak bilinen kanun, ilk imzalayan taraf ülkelerden biri olduğumuz uluslararası bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi'nin şiddeti önleme yönündeki temel amacının iç hukukumuzdaki en önemli  ve etkin uygulama aracıdır. 

 

6284 sayılı yasa kapsamında gerçekleştirilen uygulamalar sayesinde binlerce şiddet mağduru kadınımıza, hukuki, sosyal, psikolojik ve ekonomik destek sağlanmaktadır. Şiddet mağduru kadınlar  Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na bağlı il müdürlüklerindeki ŞÖNİM - Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerine başvurarak destek almakta bu birim ile eşgüdüm içinde çalışan ve her il merkezinde bulunan Barolar aracılığıyla hukuki desteğe kavuşmaktadırlar.

 

Bu yazıyı yazmaya başlamadan az önce çocuk istismarı suçundan tutuklu bulunan sözde tarikat şeyhinin, sözde müritlerine yazdığı mektubunda, tutuklu bulunmasının sebebinin İstanbul Sözleşmesi olduğuna ilişkin bir habere denk geldim. Çocuk istismarı suçundan tutuklanmış bir şüphelinin İstanbul Sözleşmesine saldırıyor olması dahi sözleşmenin özellikle hangi zihniyet ile mücadeleyi hedef aldığını tam da bu sebeplendirme vesilesiyle açıkça gözler önüne seriyor. Her ne kadar şüpheli henüz anılan suçtan hüküm giymiş olmasa dahi, ülkemizde din bezirganlığı yaparak, insanları aldatarak İslamiyet'e en büyük zararı veren cahiliye misyonerlerinin ve ne acı ki düşünmeden, akletmeden onların peşinden gidenlerin varlığını bizlere bir kez daha hatırlatıyor, kadına yönelik her türlü şiddeti önleme yolunda bıkmadan usanmadan ne çok mesai harcamamız, ne çok akıl yormamız gerektiğini bir kez daha bizlere gösteriyor.

 

Yardım çığlığına ulaşamadığımız ve kaybettiğimiz kadınlarımızın anısına ve onların aralarına yeni kadınlarımızın eklenmesini engellemek üzere; sadece devlet eliyle yapılmaya çalışılan mevzuat değişiklikleri ile değil birer birey olarak her birimizin öncelikle dilimizdeki eril söylemlerden uzaklaşacağı, en büyük kutsalımız saydığımız annelerimizin küfürlerin ilk kelimesi olarak anılmayacağı ve şiddeti hep birlikte önlemek üzere daha neler yapabileceğimizi düşündüğümüz, konuştuğumuz, yeni politikalar geliştirdiğimiz ve her gün daha da çoğalarak “Şiddete Hayır!” diye haykıracağımız, haykırışlarımızla kavuşacağımız şiddetsiz günlere sonsuz özlem ile...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.