İsa ÖZTÜRK
Köşe Yazarı
İsa ÖZTÜRK
 

Kırmızı Alarm

Geçtiğimiz hafta, tüm Türkiye dehşet bir olayla sarsıldı ve olayın geçtiği yer; Türkiye'nin Başkenti, Türkiye'nin göbeği Ankara idi. Olayı anlamaya gerek yoktu, tek bir fotoğraf karesi yaşanılanları çok net ifade ediyordu. Fotoğrafta ne vardı? Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Canlandırma Ünitesi giriş kapısına dayanmış sedyeler ve arkasında tam 7 sağlık çalışanı… Kapının arkasında Korona virüsü yoktu, Sağlık çalışanları kendilerini Korona virüsünden de beter bir insan modeli olan ve maalesef tüm ülkeye sirayet etmiş olan cahil, saldırgan, ilkel, kişilikleri gelişmemiş, güce tapan, sadece kendilerini düşünen, duygularını gelgit anaforlarla yaşayan, kendilerine hâkim, savcı ve polis rolünü biçip şiddet uygulayarak ceza kesenlerden koruyorlardı.    Ya o kapı açılsaydı? O kapının açıldığında neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Peki, bu insanlar neden sağlık çalışanlarına şiddet uygular?   Zayıf, güçsüz bir insanın karşısında aslan, delikanlı kesilen bu saldırgan model tipler; Devletin polisinin, jandarmasının karşısında süt dökmüş kedi gibi boyun büküp önlerine bakarlar ve el pençe divan dururlar. Bu tipler içgüdülerine göre hareket ettikleri için polise, jandarmaya saldırdıkları zaman başlarına gelecekleri bilirler. Bu saldırıyı bir doktora, bir sağlık çalışanına yaptığı zaman göstermelik birkaç işlem yapılacağını ve elini kolunu sallayarak ortamdan uzaklaşabileceklerini bilirler.    Bu tipler sadece kendilerini düşünürler. Duyguları, empatileri, vicdanları yoktur. Bunun için bu modeller, Karabağlar Aile Hekimliği Merkezinde görevi sırasında kalp krizi geçiren meslektaşları Murat Ceyhan'ı hayata döndürmek için kan/ ter içinde mücadele eden doktorlara bu esnada “Bunun yedeği yok mu?“ “Bize kim bakacak?” “Bize bakacak doktor yok mu?” diye höykürecek kadar vicdansızdırlar.     Altı ay yoğun bakımda yatan hastasını 3-4 defa ziyaret eden, durumu ağırlaşıp hastaneye çağrılınca da doktorun yakasına yapışıp “ Bu hasta yaşayacak, o kadar söylüyorum” diyerek tehdit eden hasta yakını var. Tehdit sebebi hastayı düşündüğünden değil “ O hasta sayesinde almış olduğu gelirin ” kesilecek olması.   Körkütük sarhoş hastaneye gelip belinden silah çekerek “Bana sakinleştirici yap” diye bağırarak doktor, hastabakıcı kovalayanı var.    Hasta olmadığı halde silahlı tehditle rapor almak isteyenler var, randevusu olmadığı için muayeneye kabul edilmeyince şiddet uygulayan, hakaret eden, oksijen tüpüyle kovalayanı var.   Serum iğnesini çıkarırken kolunda kanama oluşan hastası için hemşireye kafa atıp, boğazını sıkan, ölen hastası için kovaladığı sağlık çalışanlarının bir odaya kendilerini kilitlemesi üzerine 55 dakika kapıda bıçakla bekleyeni var.   Salgın döneminde hastanede maske takmadıkları için uyarılınca sağlık çalışanlarına kafa/göz dalanlar var. Saldırı sonunda göz ameliyata alınan hasta bakıcı var.   “Sen benim kim olduğumu biliyor musun” cular var...   “Benim verdiğim vergilerle maaş alıyorsun, tabi ki bakacaksın” cılar var...   “Yüksek makamlarda tanıdıklarım var, seni şikâyet ederim” ciler var...   “Benim vergimle maaş alıyorsun” cular var ki bu replik meşhur Amerikan filmi repliğidir ki sanırsın ülkede herkes vergi verme yarışında...   Fiziki saldırıdan sonra psikolojik travmalar geçiren sağlık çalışanları, hekimler var…  Tükenmişlik sendromuna girmiş sağlık çalışanları var…   Örnekleri çoğaltmak mümkün ve Google'da sağlıkta şiddet yazdığınızda yaklaşık 26.500.000 veri geliyor ekrana…   Gelelim yazımızın başında bahsettiğimiz insan modeline... Bu ülkede kadına şiddet uygulayanda, çocuklara tacizde bulunanlarda, hayvanlara eziyet çektirenlerde, çevreye duyarlı olmayıp ağacı kesende, ormanı yakanda bu model insanlar. Ülkemizin en büyük ve kanayan sorunlarının müsebbibi bu insan prototipidir.    Sağlık çalışanlarına şiddeti ve tacizi önlemede tek yol var...  Devletin; hâkimiyle, savcısıyla, mahkemesiyle insanların hayatını kurtarmak adına fedakârca çalışan sağlık çalışanlarına bir koruma kalkanı oluşturması… Şart!   Maalesef alınan önlemler, verilen cezalar yeterli gelmiyor, doktora, sağlık çalışanlarına saldıranlar, ciddi şekilde yaralanmalarına sebep olanlar bazen tutuklanmıyorlar, bazen tutuksuz yargılanıyorlar, yargılananlar ceza erteleme kararlarıyla serbest kalıyorlar. Öte taraftan sağlık çalışanlarına dava açmak için bekleyen kötü niyetli avukatlar var.    Özellikle dünya çapında yaşanılan Covid-19 salgın sürecinde her türlü fedakârlığı yapan, ailesinden sevdiklerinden bile vazgeçerek aylardır mücadele veren Sağlık çalışanlarına şiddetin önlenmesi adına Türk Ceza Kanununda ciddi yaptırımlar getirilmesi gereklidir. Sağlık çalışanlarına taciz, saldırı, hakaret suçu işleyenlerin Sağlık hizmetlerinden belirli bir süre kısıtlandırılması gündeme getirilmelidir.    Eskiden hastaneye gitmenin bile bir adabı vardı. “Doktora gitmenin bir adabı mı olur?” Demeyin. Doktora gitmeden önce annelerimiz babalarımız bize bir gün önceden banyo yapmamızı, vücut temizliği yapmamızı, çamaşırlarımızı ve çoraplarımızı değiştirmemizi tembih ederdi. Bu kadar saygın muameleler gören, isminin sonuna muhakkak Bey, Hanım sıfatları eklenen, arabası bile “Doktordan” diye satılarak daha fazla değer ve rağbet gören insanlara bu yapılan reva mıdır?   Ülkede her alanda şiddeti, yozluğu, cahilliği, orman kanunlarını, güçlünün zayıfı ezmesini, liyakatsizliği, torpili, adam kayırmayı, rüşveti, talanı, iftirayı, kutuplaşmayı, sosyal adaletsizliği damarlarımıza kadar hissediyoruz.   Cahit Zarifoğlu'nun meşhur sözü aklıma geldi ; “ Biliyor musunuz? Ben bu çağdan nefret ettim. Etimle, kemiğimle, hücrelerimle nefret ettim.”   Yaşar Kemal; “Bu ülkede dört şey olmayacaksın; kadın, çocuk, sokak hayvanı, ağaç” demişti. Artık bu ülkede olunmayacak beş şey var ; “Sağlık çalışanı, kadın, çocuk, sokak hayvanı, ağaç”  Sağlık çalışanları herhangi bir saldırı, hakaret ve taciz durumunda güvenlik personeline en hızlı biçimde haberdar etmek için “Beyaz Kod” kullanıyorlar.  Beyaz saflığın, barışın masumiyetin rengi, bir nevi Beyaz Önlükleriyle tabi ki Sağlık çalışanlarını ifade eden en güzel renk. Beyazlar karardı artık, soldu, bu saatten sonra artık Kırmızı Alarm çalmalı!   Hipokrat yemininde; kendilerini insanların hizmetine adayacaklarına, hasta sağlık ve esenliğine her zaman öncelik vereceklerine, hastanın onuruna ve özerkliğine saygı göstereceklerine, insan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceklerine, hastalar arasında yaş, engellilik, inanç, etkin köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ayrımı yapmayacaklarına, hasta sırlarını gizli tutacaklarına, tıbbi bilgilerini başkalarıyla ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi adına paylaşacaklarına, hizmeti yüksek tutabilmek için kendi sağlığını, esenliğini ve mesleki yetkinliğini korumaya dikkat edeceğine, TEHDİT EDİLİYOR OLSAM BİLE; TIBBİ BİLGİLERİMİ İNSAN HAKLARINI VE BİREYSEL ÖZGÜRLÜKLERİNİ ÇİĞNEMEK İÇİN KULLANMAYACAĞIM diye söz veren tüm Hekim ve sağlık çalışanlarına görevlerinde başarılar dilerim.    Hakkınız üç gün alkışla, şakşakla ödenmez. Eli öpülesi insanlarsınız, Biliyorum el öptürme, alkış filan değil derdiniz, sadece kıymetiniz bilinse, saygınlığınıza, onurunuza sahip çıkılsa ve korunsa bu da yetecek...   Salgın sürecinde toplumun sağlığı için canından geçen tüm Sağlık personeline Allahtan rahmet, halen hastalıkla mücadele edenlere de Allahtan şifa dilerim.   Sağlıkla kalın..

Kırmızı Alarm

Geçtiğimiz hafta, tüm Türkiye dehşet bir olayla sarsıldı ve olayın geçtiği yer; Türkiye'nin Başkenti, Türkiye'nin göbeği Ankara idi. Olayı anlamaya gerek yoktu, tek bir fotoğraf karesi yaşanılanları çok net ifade ediyordu. Fotoğrafta ne vardı? Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Canlandırma Ünitesi giriş kapısına dayanmış sedyeler ve arkasında tam 7 sağlık çalışanı… Kapının arkasında Korona virüsü yoktu, Sağlık çalışanları kendilerini Korona virüsünden de beter bir insan modeli olan ve maalesef tüm ülkeye sirayet etmiş olan cahil, saldırgan, ilkel, kişilikleri gelişmemiş, güce tapan, sadece kendilerini düşünen, duygularını gelgit anaforlarla yaşayan, kendilerine hâkim, savcı ve polis rolünü biçip şiddet uygulayarak ceza kesenlerden koruyorlardı. 

 

Ya o kapı açılsaydı? O kapının açıldığında neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
Peki, bu insanlar neden sağlık çalışanlarına şiddet uygular?

 

Zayıf, güçsüz bir insanın karşısında aslan, delikanlı kesilen bu saldırgan model tipler; Devletin polisinin, jandarmasının karşısında süt dökmüş kedi gibi boyun büküp önlerine bakarlar ve el pençe divan dururlar. Bu tipler içgüdülerine göre hareket ettikleri için polise, jandarmaya saldırdıkları zaman başlarına gelecekleri bilirler. Bu saldırıyı bir doktora, bir sağlık çalışanına yaptığı zaman göstermelik birkaç işlem yapılacağını ve elini kolunu sallayarak ortamdan uzaklaşabileceklerini bilirler. 

 

Bu tipler sadece kendilerini düşünürler. Duyguları, empatileri, vicdanları yoktur. Bunun için bu modeller, Karabağlar Aile Hekimliği Merkezinde görevi sırasında kalp krizi geçiren meslektaşları Murat Ceyhan'ı hayata döndürmek için kan/ ter içinde mücadele eden doktorlara bu esnada “Bunun yedeği yok mu?“ “Bize kim bakacak?” “Bize bakacak doktor yok mu?” diye höykürecek kadar vicdansızdırlar.  

 

Altı ay yoğun bakımda yatan hastasını 3-4 defa ziyaret eden, durumu ağırlaşıp hastaneye çağrılınca da doktorun yakasına yapışıp “ Bu hasta yaşayacak, o kadar söylüyorum” diyerek tehdit eden hasta yakını var. Tehdit sebebi hastayı düşündüğünden değil “ O hasta sayesinde almış olduğu gelirin ” kesilecek olması.

 

Körkütük sarhoş hastaneye gelip belinden silah çekerek “Bana sakinleştirici yap” diye bağırarak doktor, hastabakıcı kovalayanı var. 

 

Hasta olmadığı halde silahlı tehditle rapor almak isteyenler var, randevusu olmadığı için muayeneye kabul edilmeyince şiddet uygulayan, hakaret eden, oksijen tüpüyle kovalayanı var.

 

Serum iğnesini çıkarırken kolunda kanama oluşan hastası için hemşireye kafa atıp, boğazını sıkan, ölen hastası için kovaladığı sağlık çalışanlarının bir odaya kendilerini kilitlemesi üzerine 55 dakika kapıda bıçakla bekleyeni var.

 

Salgın döneminde hastanede maske takmadıkları için uyarılınca sağlık çalışanlarına kafa/göz dalanlar var. Saldırı sonunda göz ameliyata alınan hasta bakıcı var.

 

“Sen benim kim olduğumu biliyor musun” cular var...

 

“Benim verdiğim vergilerle maaş alıyorsun, tabi ki bakacaksın” cılar var...

 

“Yüksek makamlarda tanıdıklarım var, seni şikâyet ederim” ciler var...

 

“Benim vergimle maaş alıyorsun” cular var ki bu replik meşhur Amerikan filmi repliğidir ki sanırsın ülkede herkes vergi verme yarışında...

 

Fiziki saldırıdan sonra psikolojik travmalar geçiren sağlık çalışanları, hekimler var… 
Tükenmişlik sendromuna girmiş sağlık çalışanları var…

 

Örnekleri çoğaltmak mümkün ve Google'da sağlıkta şiddet yazdığınızda yaklaşık 26.500.000 veri geliyor ekrana…

 

Gelelim yazımızın başında bahsettiğimiz insan modeline... Bu ülkede kadına şiddet uygulayanda, çocuklara tacizde bulunanlarda, hayvanlara eziyet çektirenlerde, çevreye duyarlı olmayıp ağacı kesende, ormanı yakanda bu model insanlar. Ülkemizin en büyük ve kanayan sorunlarının müsebbibi bu insan prototipidir. 

 

Sağlık çalışanlarına şiddeti ve tacizi önlemede tek yol var... 
Devletin; hâkimiyle, savcısıyla, mahkemesiyle insanların hayatını kurtarmak adına fedakârca çalışan sağlık çalışanlarına bir koruma kalkanı oluşturması… Şart!

 

Maalesef alınan önlemler, verilen cezalar yeterli gelmiyor, doktora, sağlık çalışanlarına saldıranlar, ciddi şekilde yaralanmalarına sebep olanlar bazen tutuklanmıyorlar, bazen tutuksuz yargılanıyorlar, yargılananlar ceza erteleme kararlarıyla serbest kalıyorlar. Öte taraftan sağlık çalışanlarına dava açmak için bekleyen kötü niyetli avukatlar var. 

 

Özellikle dünya çapında yaşanılan Covid-19 salgın sürecinde her türlü fedakârlığı yapan, ailesinden sevdiklerinden bile vazgeçerek aylardır mücadele veren Sağlık çalışanlarına şiddetin önlenmesi adına Türk Ceza Kanununda ciddi yaptırımlar getirilmesi gereklidir. Sağlık çalışanlarına taciz, saldırı, hakaret suçu işleyenlerin Sağlık hizmetlerinden belirli bir süre kısıtlandırılması gündeme getirilmelidir. 

 

Eskiden hastaneye gitmenin bile bir adabı vardı. “Doktora gitmenin bir adabı mı olur?” Demeyin. Doktora gitmeden önce annelerimiz babalarımız bize bir gün önceden banyo yapmamızı, vücut temizliği yapmamızı, çamaşırlarımızı ve çoraplarımızı değiştirmemizi tembih ederdi. Bu kadar saygın muameleler gören, isminin sonuna muhakkak Bey, Hanım sıfatları eklenen, arabası bile “Doktordan” diye satılarak daha fazla değer ve rağbet gören insanlara bu yapılan reva mıdır?

 

Ülkede her alanda şiddeti, yozluğu, cahilliği, orman kanunlarını, güçlünün zayıfı ezmesini, liyakatsizliği, torpili, adam kayırmayı, rüşveti, talanı, iftirayı, kutuplaşmayı, sosyal adaletsizliği damarlarımıza kadar hissediyoruz.

 

Cahit Zarifoğlu'nun meşhur sözü aklıma geldi ; “ Biliyor musunuz? Ben bu çağdan nefret ettim. Etimle, kemiğimle, hücrelerimle nefret ettim.”

 

Yaşar Kemal; “Bu ülkede dört şey olmayacaksın; kadın, çocuk, sokak hayvanı, ağaç” demişti. Artık bu ülkede olunmayacak beş şey var ; “Sağlık çalışanı, kadın, çocuk, sokak hayvanı, ağaç” 
Sağlık çalışanları herhangi bir saldırı, hakaret ve taciz durumunda güvenlik personeline en hızlı biçimde haberdar etmek için “Beyaz Kod” kullanıyorlar.  Beyaz saflığın, barışın masumiyetin rengi, bir nevi Beyaz Önlükleriyle tabi ki Sağlık çalışanlarını ifade eden en güzel renk. Beyazlar karardı artık, soldu, bu saatten sonra artık Kırmızı Alarm çalmalı!

 

Hipokrat yemininde; kendilerini insanların hizmetine adayacaklarına, hasta sağlık ve esenliğine her zaman öncelik vereceklerine, hastanın onuruna ve özerkliğine saygı göstereceklerine, insan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceklerine, hastalar arasında yaş, engellilik, inanç, etkin köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ayrımı yapmayacaklarına, hasta sırlarını gizli tutacaklarına, tıbbi bilgilerini başkalarıyla ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi adına paylaşacaklarına, hizmeti yüksek tutabilmek için kendi sağlığını, esenliğini ve mesleki yetkinliğini korumaya dikkat edeceğine, TEHDİT EDİLİYOR OLSAM BİLE; TIBBİ BİLGİLERİMİ İNSAN HAKLARINI VE BİREYSEL ÖZGÜRLÜKLERİNİ ÇİĞNEMEK İÇİN KULLANMAYACAĞIM diye söz veren tüm Hekim ve sağlık çalışanlarına görevlerinde başarılar dilerim. 

 

Hakkınız üç gün alkışla, şakşakla ödenmez. Eli öpülesi insanlarsınız, Biliyorum el öptürme, alkış filan değil derdiniz, sadece kıymetiniz bilinse, saygınlığınıza, onurunuza sahip çıkılsa ve korunsa bu da yetecek...

 

Salgın sürecinde toplumun sağlığı için canından geçen tüm Sağlık personeline Allahtan rahmet, halen hastalıkla mücadele edenlere de Allahtan şifa dilerim.

 

Sağlıkla kalın..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.