Esra GÜREL ŞEN
Köşe Yazarı
Esra GÜREL ŞEN
 

SAKARYA

SAKARYA O kadar çok savaşmışlardı ki; savaşacak tecrübeli asker kalmamıştı. Çoktular ama yaşça küçük ve acemiydiler. Çoğunun eli tüfek tutmamıştı daha önce. Korkuyorlardı. Düşman Polatlı’ya kadar gelmişti. Top sesleri Ankara’dan duyuluyordu. “Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz.” dedi Başkomutan Mustafa Kemal. Bizzat kendisi yönetti savaşı. Subaylar geçtiler erlerin önünde mevzilere. Önce durduruldu düşman sonra taarruz başladı. Sonra zafer. Dünya tarihine emsalsiz bir savaş olarak geçti Sakarya Meydan Muharebesi. 5713 ölü ve 18480 yaralı. 22 gün 22 gece sürdü. Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en uzun meydan muharebesi subay kayıplarının çokluğundan “Subaylar Savaşı” olarak da anıldı. Savaş stratejisinin orijinalliği, devamında kullanılan diplomasinin başarısı ve bütün bölgeyi etkileyen stratejik sonuçları itibariyle dünya üniversitelerinde hala ders olarak okutulmaktadır. Son yıllarda Kurtuluş Savaşı’nı hafife almak maalesef bazı kesimlerce marifet sayılıyor. Osmanlı Devletinin son yıllarında, son çırpınışlar olarak yapılan savaşları Kurtuluş Savaşının önüne geçirmek isteyen bir zihniyet var maalesef. Oysa değil öne ya da arkaya geçirmek birbirleriyle karşılaştırılamayacak savaşlar ve zaferler bunlar. Örneğin; Çanakkale Savaşı. Üzerinde konuşulmasına bile gerek yok. Dünya tarihine bir ulusun eğer isterse kendinden kat be kat güçlü düşmanı nasıl dize getirebildiğinin destanı. Yokluğun, imkânsızlıkların mucizeler yaratmaya engel olmadığının ispatı. Osmanlı Ordusunun son zaferlerinden en şanlısı. Biri daha var ki adı Kut-ül Amere. Irak’ta Osmanlı ordusunun İngilizlere karşı kazandığı muhteşem zafer. Generalleri başta olmak üzere kırk bin İngiliz’in esir alındığı zafer. 1952 yılına kadar her yıl tıpkı Çanakkale Zaferi gibi Silahlı Kuvvetler bünyesinde Kut bayramı olarak kutlanan zafer. 1952 yılında NATO’ya girilmesi üzerine İngilizleri darıltmamak için Demokrat Parti tarafından kutlanması önlenen zafer. Peki şimdi düşünelim: Kurtuluş Savaşını kimler yaptı ve kimler kazandı? Elbette Osmanlı Devletinin yetiştirdiği subaylar ve askerler. Öyleyse Zafer kimin? Cumhuriyeti kuran irade kimlerindi? Yine Osmanlı Devletinin yetiştirdiği insanların. Mustafa Kemal Atatürk kimdir? Bir Osmanlı Paşası. Bir de şöyle bakalım: Ne zaman Osmanlı İmparatorluğu, imparatorluk olmaktan çıkmıştır. Örnek verelim.1916 yılında Kut-ül Amere zaferinden sonra 1917 yılında diplomasi acizliğinden, savaşın genelinde yenilmiş sayılmayı başardığında artık imparatorluk değildir. Çanakkale’de binlerce şehidin kanı pahasına önlenmişti İstanbul’un işgali. O şehitlerin kanı yok sayılarak 1918 yılında kısmen, 1920 yılında tamamen kapalı kapılar ardında yapılan diplomasi rezaleti anlaşmalarla altın tepsiler içinde İstanbul düşmana teslim edilince kaybetti İmparatorluk vasfını Başkenti ve topraklarının neredeyse tamamı işgal edilmiş, yönetimi İşgal kuvvetlerinin eline geçmiş, ordusu dağıtılmış, bu duruma itiraz edenlerin hain sayıldığı bir devletten artık devlet diye bahsetmek imkânsızdır. O yenilmiş, esir edilmiş, yok edilmiş eski bir devlettir. Kurtuluş, bu sönen yıldızın yetiştirdiği paşalardan birinin iradesi, dehası ve cesaretiyle geldi. Sonrası hem askeri hem diplomasi açısından Dünya devletlerini dize getiren bir zafer olarak geçti tarihe ve sönen yıldızın kalan korundan yepyeni ve güçlü bir yıldız doğdu. Türkiye Cumhuriyeti.     Şimdi soruyorum hangisini birbirine kırdıralım. Çanakkale ile Sakarya’yımı yoksa Kut-ül Amere ile Büyük Taarruz’umu? Hangisindeki şehitler daha şehit? Hangi zafer daha zafer? Yaşadığımız topraklara, içinde bulunduğumuz özgürlüğe ve geçmişe duyduğumuz gurura bakıp siz karar verin. Çanakkale’de toprağa düşen 15’liyi mi, Sakarya’da vurulmuş yirmilik yeniyetme subaya mı daha çok yanıyor içiniz? Ayıramıyorsunuz değil mi? Ne geçmiş de ne bugün de; Yarışacak şehidimiz, hor görülecek zaferimiz yok bizim. Öyleyse gelin birlikte kınayalım ŞEHİT YARIŞTIRANLARI ne dersiniz? Sakarya Meydan Muharebesinin 100.Yılı kutlu olsun. Bizi özgür yaşatmak için hayatlarını feda edenlerin tümüne ve esir bir millet olarak bir imparatorluk kalıntısında yaşamaktansa özgür bir vatandaş olarak Türkiye Cumhuriyetinde yaşamamızı sağlayan büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına ne kadar teşekkür etsek azdır. Barış dolu günlerde esen kalın.

SAKARYA

SAKARYA
O kadar çok savaşmışlardı ki; savaşacak tecrübeli asker kalmamıştı. Çoktular ama yaşça küçük ve acemiydiler. Çoğunun eli tüfek tutmamıştı daha önce. Korkuyorlardı. Düşman Polatlı’ya kadar gelmişti. Top sesleri Ankara’dan duyuluyordu. “Hatt-ı müdafaa yoktur; sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz.” dedi Başkomutan Mustafa Kemal. Bizzat kendisi yönetti savaşı. Subaylar geçtiler erlerin önünde mevzilere. Önce durduruldu düşman sonra taarruz başladı. Sonra zafer.
Dünya tarihine emsalsiz bir savaş olarak geçti Sakarya Meydan Muharebesi.


5713 ölü ve 18480 yaralı.
22 gün 22 gece sürdü. Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en uzun meydan muharebesi subay kayıplarının çokluğundan “Subaylar Savaşı” olarak da anıldı.


Savaş stratejisinin orijinalliği, devamında kullanılan diplomasinin başarısı ve bütün bölgeyi etkileyen stratejik sonuçları itibariyle dünya üniversitelerinde hala ders olarak okutulmaktadır.
Son yıllarda Kurtuluş Savaşı’nı hafife almak maalesef bazı kesimlerce marifet sayılıyor. Osmanlı Devletinin son yıllarında, son çırpınışlar olarak yapılan savaşları Kurtuluş Savaşının önüne geçirmek isteyen bir zihniyet var maalesef. Oysa değil öne ya da arkaya geçirmek birbirleriyle karşılaştırılamayacak savaşlar ve zaferler bunlar.


Örneğin; Çanakkale Savaşı. Üzerinde konuşulmasına bile gerek yok. Dünya tarihine bir ulusun eğer isterse kendinden kat be kat güçlü düşmanı nasıl dize getirebildiğinin destanı. Yokluğun, imkânsızlıkların mucizeler yaratmaya engel olmadığının ispatı. Osmanlı Ordusunun son zaferlerinden en şanlısı. Biri daha var ki adı Kut-ül Amere.
Irak’ta Osmanlı ordusunun İngilizlere karşı kazandığı muhteşem zafer. Generalleri başta olmak üzere kırk bin İngiliz’in esir alındığı zafer. 1952 yılına kadar her yıl tıpkı Çanakkale Zaferi gibi Silahlı Kuvvetler bünyesinde Kut bayramı olarak kutlanan zafer. 1952 yılında NATO’ya girilmesi üzerine İngilizleri darıltmamak için Demokrat Parti tarafından kutlanması önlenen zafer.


Peki şimdi düşünelim: Kurtuluş Savaşını kimler yaptı ve kimler kazandı? Elbette Osmanlı Devletinin yetiştirdiği subaylar ve askerler. Öyleyse Zafer kimin?


Cumhuriyeti kuran irade kimlerindi? Yine Osmanlı Devletinin yetiştirdiği insanların. Mustafa Kemal Atatürk kimdir? Bir Osmanlı Paşası.


Bir de şöyle bakalım: Ne zaman Osmanlı İmparatorluğu, imparatorluk olmaktan çıkmıştır. Örnek verelim.1916 yılında Kut-ül Amere zaferinden sonra 1917 yılında diplomasi acizliğinden, savaşın genelinde yenilmiş sayılmayı başardığında artık imparatorluk değildir.


Çanakkale’de binlerce şehidin kanı pahasına önlenmişti İstanbul’un işgali. O şehitlerin kanı yok sayılarak 1918 yılında kısmen, 1920 yılında tamamen kapalı kapılar ardında yapılan diplomasi rezaleti anlaşmalarla altın tepsiler içinde İstanbul düşmana teslim edilince kaybetti İmparatorluk vasfını
Başkenti ve topraklarının neredeyse tamamı işgal edilmiş, yönetimi İşgal kuvvetlerinin eline geçmiş, ordusu dağıtılmış, bu duruma itiraz edenlerin hain sayıldığı bir devletten artık devlet diye bahsetmek imkânsızdır. O yenilmiş, esir edilmiş, yok edilmiş eski bir devlettir.


Kurtuluş, bu sönen yıldızın yetiştirdiği paşalardan birinin iradesi, dehası ve cesaretiyle geldi.
Sonrası hem askeri hem diplomasi açısından Dünya devletlerini dize getiren bir zafer olarak geçti tarihe ve sönen yıldızın kalan korundan yepyeni ve güçlü bir yıldız doğdu. Türkiye Cumhuriyeti.

 

 

Şimdi soruyorum hangisini birbirine kırdıralım. Çanakkale ile Sakarya’yımı yoksa Kut-ül Amere ile Büyük Taarruz’umu? Hangisindeki şehitler daha şehit? Hangi zafer daha zafer?
Yaşadığımız topraklara, içinde bulunduğumuz özgürlüğe ve geçmişe duyduğumuz gurura bakıp siz karar verin.
Çanakkale’de toprağa düşen 15’liyi mi, Sakarya’da vurulmuş yirmilik yeniyetme subaya mı daha çok yanıyor içiniz?
Ayıramıyorsunuz değil mi?
Ne geçmiş de ne bugün de; Yarışacak şehidimiz, hor görülecek zaferimiz yok bizim.


Öyleyse gelin birlikte kınayalım ŞEHİT YARIŞTIRANLARI ne dersiniz?


Sakarya Meydan Muharebesinin 100.Yılı kutlu olsun. Bizi özgür yaşatmak için hayatlarını feda edenlerin tümüne ve esir bir millet olarak bir imparatorluk kalıntısında yaşamaktansa özgür bir vatandaş olarak Türkiye Cumhuriyetinde yaşamamızı sağlayan büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına ne kadar teşekkür etsek azdır.
Barış dolu günlerde esen kalın.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.