Esra GÜREL ŞEN
Köşe Yazarı
Esra GÜREL ŞEN
 

ÇALINAN HAYATLAR

ÇALINAN HAYATLAR (Aylardan Şubat mevsimlerden kıştı fakat hava yazdan kalmaydı. Dört genç gözlerden uzak bir yerlere gitmek için doluşmuşlardı arabaya. Otomobili kullanan delikanlı arada sırada yanındaki koltukta gülümseyen gözlerle bakan genç kızın elini tutuyordu. Genç kız da kıkırdayıp gördüğü ilgiden memnun durmadan konuşuyordu. Cevabını hiç umursamadığı halde sırf şaka olsun diye bir soruyla damarına bastı delikanlının. Şakalaşma beklenmedik bir şekilde tartışmaya, tartışma aynı hızla kavgaya dönüşüverdi. Arabanın içinde kızın yüzüne inen ilk tokatın sebebi belki öfke belki de sadece vurabiliyor olmanın rahatlığıydı.   O tokat genç kızın suratına nasıl indi arkadaki arkadaşları bile anlayamadılar. Bir tokat derken iki, üç. Sol eliyle direksiyonu idare ediyor sağ eliyle aralıksız vuruyordu kıza. Küfürler ve sen kimsin salvoları cabasıydı darbelerin.  Genç kızın kendini koruma çabalarına çığlıkları karışıyordu. Arabanın içi karışmıştı. Arkada oturan kız ulur gibi ağlamaya başladı.   Genç kıza vurmaya bir dakika ara verip arkadaşının uyarısına kulak veren delikanlı arabayı önünden geçtikleri bir parkın kenarına çekti. Araba durur durmaz kapıyı açıp kendini dışarıya attı genç kız.   “Senden nefret ediyorum, görürsün sen bana vurmak neymiş göstereceğim sana!”   Kızın arkasından diğerleri de arabadan inmişlerdi. Delikanlı kendisine bağıran genç kızın üzerine adeta atladı ve neresine geldiğini umursamadan yumruk, tokat indirmeye başladı. Yere düşmemek için büyük bir çaba harcayan genç kız Allah yarattı demeden vurulan darbelerden korunmak için çantasını siper almıştı. Yumrukların inmediği anlarda kolunu tutan ele ya da delikanlının neresine gelirse oraya çantasıyla vurarak kurtulmaya çalışıyordu. Küfürler hakaretler havada uçuşuyor, arkadaşlarının ayırma çabaları fayda etmiyor, genç kızın gözyaşları içinde attığı çığlıklar ıssız parkın sessizliğinde başka kulaklara ulaşamıyordu. Kafasına inen bir çanta darbesinden sonra bıraktı kızı delikanlı. Arabasına doğru yürüyüp bagajı açtı. Genç kız sendeleyerek ve kendi kendine söylenerek yürümeye çalıştı. Başı, kolu göğsü, bacakları delikanlının vurup tekmelediği her yeri acıyordu. Gözyaşı bile akmıyordu gözünden. Hem çok kızgın hem de çok kırgındı. Arkasından delikanlının, bağıran sesini duydu ama aldırmadı. Mümkün olduğunca hızla uzaklaşmak istiyordu.   Birden bir ses geldi kulaklarına ve sırtının tam ortasına sanki ateşte kor haline gelmiş bir demir çubuk sokuluverdi. Nefesi kesildi, bacakları taşıyamaz oldu genç bedenini, ayakları bükülürken aynı ses yeniden duyuldu ve aynı acıyı başka bir yerinde yeniden duydu. Ağzından çıkan bir kısa çığlık ile seriliverdi yolun kenarına. Acı dayanılmazdı, kendi kanının sıcaklığını duyuyor, bağırmak istiyor bağıramıyordu.   Yaptığının farkında koşarak kaçmaya çalışan delikanlı birden nasıl bir düşünceyle olduğu bilinmez belki de yaptığı işi yarım bırakmak istemediğinden, geri döndü yerde hırıltılı bir nefesle hayata tutunmaya çalışan kızın başına geldi ve elindeki pompalı tüfeği tekrar ateşledi.)   Bazılarınız eminim hatırlayacaklardır. 2015 yılında Kütahya’da meydana gelen o zaman ulusal kanallara haber olmuş, gazetelerin sayfa sayfa yazdığı bir kadın cinayetinden esinlenerek kurguladım yukarıda yazdıklarımı. Olaylar benim anlattığım şekilde gelişmemiş olabilir fakat sonuçta yirmi iki yaşında daha hayatının baharında bir genç kız öldürüldü. Yani bizim güzel şehrimiz de bir erkek bir kadını gözünü kırpmadan öldürdü. Bunu kendinde hak gördü.   O haberlerde yer alan genç kızı ve ailesini yakından tanırdım. Annemin oturduğu mahallede karşı komşumuzdu. Ölen genç kız ve benim kızım çocukluklarında sokakta beraber oynarlardı. Neşe ve hayallerle dolu harika çocuklardı ikisi de. Akıllıydılar, umutları, hayata dair heyecanları vardı. Ne yazık ki hayalleri ve hayatı çalınıverdi birinin. Genç bir hayatın bu kadar umarsız, bu kadar hoyratça yok edilmesine olan üzüntüm ve itirazım aynı zamanda vahşetin ne kadar yakın olduğunu hissettirdiği için kanımı donduruyor   Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre sizlere birkaç rakam vereceğim.   2019 yılında 474 kadın cinayete   2020 yılında 384 kadın cinayete, 161 kadın şüpheli ölüme kurban gitti.   2008 ile 2020 yılları arasında toplam 3621 kadın erkeklerin işlediği cinayetlerin kurbanı oldu.   Bu yazıyı yazdığım 19 Ocak 2021 günü itibariyle yılbaşından bu yana tam dört kadın öldürüldü.   Bu kadınlar;   Evli oldukları erkekler tarafından,   Birlikte oldukları erkekler tarafından,   Eskiden evli oldukları erkekler tarafından,   Oğulları tarafından,   Babaları tarafından,   Erkek kardeşleri tarafından,   Erkek akrabaları tarafından,   Tanımadıkları erkekler tarafından öldürüldüler.   Bu cinayetler çoğunlukla kadınların kendi evlerinde ya da sokakta işlendi. Bazılarına çocukları tanık oldu. Hatta bu cinayetlerin bazılarında çocuklar da öldü veya öldürülmek istendi. Önceki yıllarda kadın cinayetlerinde başı çeken sebep çarpık namus anlayışımızken son on yılda üç kat artan cinayetlerin sebebi ne yazık ki kadının bireyselleşme arzusuna karşı çıkan, bu arzuyu kendi geleneksel ve despotik hayat anlayışına bir saldırı olarak gören eril zihniyet.   Üçüncü sayfa haberi olmaktan çoktan çıkıp toplumsal bir soruna dönüşmesini dehşetle izlediğim kadına şiddetin kalıcı çözümünün her şeyde olduğu gibi yine eğitimde olduğunu düşünüyorum. Eğitimin amacı toplumda olumlu yönde değişimi sağlamak olacaktır. Bunun için de önce kendimizi eğitmeli ve değiştirmeliyiz.   Aldığımız oyuncakları ve renkleri cinsiyetlere ayırmayarak, erkek çocuklarını yüceltmeyerek, kız çocuklarımızı aşağılamayarak, kullandığımız kelimelerde cinsiyetçi ayrımlara yer vermeyerek elbette şiddete sessiz kalmayarak ve kalmamayı öğreterek bu konuda kendi adımıza değişimin ilk adımlarını atabiliriz. Bu söylediklerim eğitim alanında ilk anda birey olarak bizim yapabileceğimiz küçük örneklerdir. Aile içi eğitimlerin, okullarda ve çalışma hayatında verilecek bilinçlendirme eğitimlerinin önemi aşikardır. Sivil toplum kuruluşlarının dikkati çekme ve farkındalık yaratma çabalarını desteklemek, sözlerine kulak vermek ve çalışmalarına bizzat katılmak muhakkak ki çok önemlidir. Ancak eğitim, değişim yolunda tek başına yeterli olmayacaktır.   İşlenen suçun cezasız kalması, iyi hal indirimleri, ceza düşürücü etkenler caydırıcılığı yok etmekte mağdurları ise sessiz kalmaya yöneltmektedir. Bunu önlemenin yolu güçlü bir hukuk sistemi ve adil yargılamadan geçer. İşte bu nedenle hukuk sistemimizde bu konudaki düzenlemelerin çok acil yapılması gerektiğini düşünüyorum ve umuyorum.   Kütahya’da yok edilen o gencecik kız gibi her gün şiddete maruz kalan, yaralanan ve ölen yüzlerce kadını unutmamak, sessiz kalmamak itiraz edip değişmek ve değiştirmek adına sevgi ve saygıyla kalın.

ÇALINAN HAYATLAR

ÇALINAN HAYATLAR

(Aylardan Şubat mevsimlerden kıştı fakat hava yazdan kalmaydı. Dört genç gözlerden uzak bir yerlere gitmek için doluşmuşlardı arabaya. Otomobili kullanan delikanlı arada sırada yanındaki koltukta gülümseyen gözlerle bakan genç kızın elini tutuyordu. Genç kız da kıkırdayıp gördüğü ilgiden memnun durmadan konuşuyordu. Cevabını hiç umursamadığı halde sırf şaka olsun diye bir soruyla damarına bastı delikanlının. Şakalaşma beklenmedik bir şekilde tartışmaya, tartışma aynı hızla kavgaya dönüşüverdi. Arabanın içinde kızın yüzüne inen ilk tokatın sebebi belki öfke belki de sadece vurabiliyor olmanın rahatlığıydı.

 

O tokat genç kızın suratına nasıl indi arkadaki arkadaşları bile anlayamadılar. Bir tokat derken iki, üç. Sol eliyle direksiyonu idare ediyor sağ eliyle aralıksız vuruyordu kıza. Küfürler ve sen kimsin salvoları cabasıydı darbelerin.  Genç kızın kendini koruma çabalarına çığlıkları karışıyordu. Arabanın içi karışmıştı. Arkada oturan kız ulur gibi ağlamaya başladı.

 

Genç kıza vurmaya bir dakika ara verip arkadaşının uyarısına kulak veren delikanlı arabayı önünden geçtikleri bir parkın kenarına çekti. Araba durur durmaz kapıyı açıp kendini dışarıya attı genç kız.

 

“Senden nefret ediyorum, görürsün sen bana vurmak neymiş göstereceğim sana!”

 

Kızın arkasından diğerleri de arabadan inmişlerdi. Delikanlı kendisine bağıran genç kızın üzerine adeta atladı ve neresine geldiğini umursamadan yumruk, tokat indirmeye başladı. Yere düşmemek için büyük bir çaba harcayan genç kız Allah yarattı demeden vurulan darbelerden korunmak için çantasını siper almıştı. Yumrukların inmediği anlarda kolunu tutan ele ya da delikanlının neresine gelirse oraya çantasıyla vurarak kurtulmaya çalışıyordu. Küfürler hakaretler havada uçuşuyor, arkadaşlarının ayırma çabaları fayda etmiyor, genç kızın gözyaşları içinde attığı çığlıklar ıssız parkın sessizliğinde başka kulaklara ulaşamıyordu. Kafasına inen bir çanta darbesinden sonra bıraktı kızı delikanlı. Arabasına doğru yürüyüp bagajı açtı.

Genç kız sendeleyerek ve kendi kendine söylenerek yürümeye çalıştı. Başı, kolu göğsü, bacakları delikanlının vurup tekmelediği her yeri acıyordu. Gözyaşı bile akmıyordu gözünden. Hem çok kızgın hem de çok kırgındı. Arkasından delikanlının, bağıran sesini duydu ama aldırmadı. Mümkün olduğunca hızla uzaklaşmak istiyordu.

 

Birden bir ses geldi kulaklarına ve sırtının tam ortasına sanki ateşte kor haline gelmiş bir demir çubuk sokuluverdi. Nefesi kesildi, bacakları taşıyamaz oldu genç bedenini, ayakları bükülürken aynı ses yeniden duyuldu ve aynı acıyı başka bir yerinde yeniden duydu. Ağzından çıkan bir kısa çığlık ile seriliverdi yolun kenarına. Acı dayanılmazdı, kendi kanının sıcaklığını duyuyor, bağırmak istiyor bağıramıyordu.

 

Yaptığının farkında koşarak kaçmaya çalışan delikanlı birden nasıl bir düşünceyle olduğu bilinmez belki de yaptığı işi yarım bırakmak istemediğinden, geri döndü yerde hırıltılı bir nefesle hayata tutunmaya çalışan kızın başına geldi ve elindeki pompalı tüfeği tekrar ateşledi.)

 

Bazılarınız eminim hatırlayacaklardır. 2015 yılında Kütahya’da meydana gelen o zaman ulusal kanallara haber olmuş, gazetelerin sayfa sayfa yazdığı bir kadın cinayetinden esinlenerek kurguladım yukarıda yazdıklarımı. Olaylar benim anlattığım şekilde gelişmemiş olabilir fakat sonuçta yirmi iki yaşında daha hayatının baharında bir genç kız öldürüldü. Yani bizim güzel şehrimiz de bir erkek bir kadını gözünü kırpmadan öldürdü. Bunu kendinde hak gördü.

 

O haberlerde yer alan genç kızı ve ailesini yakından tanırdım. Annemin oturduğu mahallede karşı komşumuzdu. Ölen genç kız ve benim kızım çocukluklarında sokakta beraber oynarlardı. Neşe ve hayallerle dolu harika çocuklardı ikisi de. Akıllıydılar, umutları, hayata dair heyecanları vardı. Ne yazık ki hayalleri ve hayatı çalınıverdi birinin. Genç bir hayatın bu kadar umarsız, bu kadar hoyratça yok edilmesine olan üzüntüm ve itirazım aynı zamanda vahşetin ne kadar yakın olduğunu hissettirdiği için kanımı donduruyor

 

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre sizlere birkaç rakam vereceğim.

 

2019 yılında 474 kadın cinayete

 

2020 yılında 384 kadın cinayete, 161 kadın şüpheli ölüme kurban gitti.

 

2008 ile 2020 yılları arasında toplam 3621 kadın erkeklerin işlediği cinayetlerin kurbanı oldu.

 

Bu yazıyı yazdığım 19 Ocak 2021 günü itibariyle yılbaşından bu yana tam dört kadın öldürüldü.

 

Bu kadınlar;

 

Evli oldukları erkekler tarafından,

 

Birlikte oldukları erkekler tarafından,

 

Eskiden evli oldukları erkekler tarafından,

 

Oğulları tarafından,

 

Babaları tarafından,

 

Erkek kardeşleri tarafından,

 

Erkek akrabaları tarafından,

 

Tanımadıkları erkekler tarafından öldürüldüler.

 

Bu cinayetler çoğunlukla kadınların kendi evlerinde ya da sokakta işlendi. Bazılarına çocukları tanık oldu. Hatta bu cinayetlerin bazılarında çocuklar da öldü veya öldürülmek istendi. Önceki yıllarda kadın cinayetlerinde başı çeken sebep çarpık namus anlayışımızken son on yılda üç kat artan cinayetlerin sebebi ne yazık ki kadının bireyselleşme arzusuna karşı çıkan, bu arzuyu kendi geleneksel ve despotik hayat anlayışına bir saldırı olarak gören eril zihniyet.

 

Üçüncü sayfa haberi olmaktan çoktan çıkıp toplumsal bir soruna dönüşmesini dehşetle izlediğim kadına şiddetin kalıcı çözümünün her şeyde olduğu gibi yine eğitimde olduğunu düşünüyorum. Eğitimin amacı toplumda olumlu yönde değişimi sağlamak olacaktır. Bunun için de önce kendimizi eğitmeli ve değiştirmeliyiz.

 

Aldığımız oyuncakları ve renkleri cinsiyetlere ayırmayarak, erkek çocuklarını yüceltmeyerek, kız çocuklarımızı aşağılamayarak, kullandığımız kelimelerde cinsiyetçi ayrımlara yer vermeyerek elbette şiddete sessiz kalmayarak ve kalmamayı öğreterek bu konuda kendi adımıza değişimin ilk adımlarını atabiliriz. Bu söylediklerim eğitim alanında ilk anda birey olarak bizim yapabileceğimiz küçük örneklerdir. Aile içi eğitimlerin, okullarda ve çalışma hayatında verilecek bilinçlendirme eğitimlerinin önemi aşikardır. Sivil toplum kuruluşlarının dikkati çekme ve farkındalık yaratma çabalarını desteklemek, sözlerine kulak vermek ve çalışmalarına bizzat katılmak muhakkak ki çok önemlidir. Ancak eğitim, değişim yolunda tek başına yeterli olmayacaktır.

 

İşlenen suçun cezasız kalması, iyi hal indirimleri, ceza düşürücü etkenler caydırıcılığı yok etmekte mağdurları ise sessiz kalmaya yöneltmektedir. Bunu önlemenin yolu güçlü bir hukuk sistemi ve adil yargılamadan geçer. İşte bu nedenle hukuk sistemimizde bu konudaki düzenlemelerin çok acil yapılması gerektiğini düşünüyorum ve umuyorum.

 

Kütahya’da yok edilen o gencecik kız gibi her gün şiddete maruz kalan, yaralanan ve ölen yüzlerce kadını unutmamak, sessiz kalmamak itiraz edip değişmek ve değiştirmek adına sevgi ve saygıyla kalın.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.