Esra GÜREL ŞEN
Köşe Yazarı
Esra GÜREL ŞEN
 

Bayram

Bayramları çok severim. Kim sevmez ki? Hele Ramazan bayramları. Çocukluğumun heyecan dolu günleri.  Arifeden günler önce evde başlayan telaş bayramın yaklaştığının habercisi olurdu. Benim çocuk kalbim sevinçli bir bekleyişle çarpar, her akşam babama, bayrama kaç gün kaldığının hesabını yaptırırdım. Bayram sabahı annem, ördüğü ya da diktiği süslü elbisemi giydirir uzun saçlarımı kurdeleli bir at kuyruğu ile toplar elimden tutup kahvaltıya götürürdü. Ramazan sonrası ilk kahvaltı özenle hazırlanmış olur fakat masaya oturmadan önce başta babaannem yanında babam onun yanına da annem dikilir ben babaannemden başlayarak hepsinin elini öperim, sonra annem ve babam bayramlaşma ritüelimizi yerine getirirlerdi. Babam ilk bayram harçlığımı cebime koyar, babaannem süslü bir mendili elime verirdi. İlk gün biz evden ayrılmazdık. Çünkü babaannem ailemizin en büyüğü olduğundan gelen giden çok olur. Kuzenler yeğenler bütün gün evimizi doldururlardı. Bana da gün doğar, misafirlerimizin çocukları ile bahçede koşturur mevsim kışsa küçük odada oyunlar oynardım. Her bayram beklediğim özel misafirler vardı. Babamın kuzenleri. Ahmet amca ile Zehra hala ve Kadir enişte. Onların gelişi beni heyecandan heyecana sürükler kapıdan girdiklerini görünce herkesten önce koşar karşılardım. Bu özel ilgimin sebebi Zehra halanın çocukları sevgili arkadaşlarım Nur’la Bekir olsa da bir gizli beklentim daha olurdu her zaman. Bir kere her gelişlerinde mutlaka uçan balon getirirlerdi. Bizim bahçede arkadaşlarımla bu balonları oynamak doyumsuz bir zevkti ama oyunun sonu balonların hepsinin uçup gökyüzünde kaybolmaları ve bizim gözyaşlarımız ile sona ererdi.  Ahmet amcanın muzip bakışlarından şakacı konuşmalarından ve beni yanına çağırarak elini öpmem için uzatmasından anlardım ki beklediği an gelmiş. Ahmet amca elini yavaş yavaş cebine atar ve kırmızı şahane bir kağıda sarılı kocaman üç paket çikolatayı çıkarıverirdi.  Biz üç arkadaş sevinçten havalara zıplar çikolatalarımızı kaptığımız gibi bahçeye koşar annelerimizin uyarılarını hiç dikkate almadan yemeye koyulurduk. Çikolata hele bu kadar büyüğü çok kıymetliydi. Çocukluk bayramlarımın baş rolünü hep bu çikolata paketleri kapmıştır. Artık bayram olduğundan mı yoksa çocukluğumuzdan mı bilinmez o çikolataların tadı sonradan hiçbir şeyde olmadı. Bayramlar, insanların birbirleriyle görüştüğü, küslerin barıştığı, ellerin öpülüp, hediyelerin alınıp verildiği güzel günlerdi. Bayram sonunda bana göre ufak bir servet olan bayram harçlıklarım annemin cüzdanına girer verilen süslü mendiller ise sandığı boylardı. Yıllar geçti ve çocukluk bitti. Çocuklukla birlikte yavaş yavaş bayramlar da yerini tatillere bıraktı. Artık kimse özellikle yaz bayramlarında kapı kapı gezmek istemiyor herkes tatil günlerini sahillerde dinlenerek geçirmeyi tercih ediyorlardı. Eşimin ailesindeki büyükler bu durumdan hiç memnun olmadılar ve bir çözüm ürettiler. Evet gençler haklıydı, aile çok kalabalık olduğundan evlerde toplanmak zor oluyordu. Bayramın ikinci günü saat ikide Ayaş’ta bir sitenin sosyal tesisinde Bayramlaşma diye bir şey icat ettiler. Gerçekten genci yaşlısı tüm aileyi mutlu eden bir girişim oldu bu. Her bayram randevuya gelebilen herkes çoluk çocuk bayramlaşmaya katılıyor hatta programlar bu randevuya göre ayarlanıyor bütün aile gözlemelerin bazlamaların, baklavaların ve doyumsuz Ayaş meyvelerinin eşliğinde bütün gün birlikte eğleniyordu. Ta ki büyükler teker teker aramızdan ayrılana kadar. Onlar ailemizin tutkalıydılar ve her biriyle birlikte bir parçamız koptu sonra bir araya gelmek için bayramlaşma randevuları yerine düğünleri ve cenazeleri tercih etmeye başladık. Son iki senedir ise hepinizin bildiği gibi dostlar, bayramlar bir hastalığın amansız gölgesi altında yalnız ve kupkuru geçiyor. İstesekte ne kapı kapı gezip el öpebiliyoruz ne de eli öpülecek büyükler var. Büyüklerimiz evlerinde ama biz yanlarında değiliz artık.  Onların sağlıklarını tehlikeye atmamak için görüntülü konuşmalara mahkum oluyoruz. Bir bilgisayar ekranının karşısında bir uygulama ile açılan pencerelerden birbirimizi görmeye çalışıyoruz. Her gün açıklanan yeni hasta ve vefat haberleri ile irkilip salgının bize ne kadar yaklaştığını düşünüyoruz. Aşılarını tamamlayıp maskelerini atarak hayata yeniden başlayan ülkelere gıptayla bakıyor, boğazımızı sıkan ekonomik düzenin cenderesinde çift maske ve sosyal mesafe ile kendimizi korumaya çalışırken kaybettiğimiz yakınlarımızın cenazelerine bile gidemeyip gözyaşlarımızı içimize akıtıyoruz.  Alınan tedbirlerin yetersizliği ile bunalıyor, onlara bile uymayanlara kızıyoruz. Bayramın hoşgörü dolu engin havasını sevdiklerimizden uzakta olmanın hüznüyle harmanlayıp telefonlarda hasret gidermeye çalışıyoruz. Karamsarlık bize göre değil. Elbette bu günler geçecek ve hepimiz yeniden o eski güzel günlere kavuşacağız. Buna inancım tam. Sadece biraz daha sabır, biraz daha tedbir ve biraz daha dikkat gerekiyor. Sevgili dostlar şeker tadında, dostluk zirvesinde ve aile kucağında mutlu bayramlar diliyorum. Esen kalın.

Bayram

Bayramları çok severim. Kim sevmez ki? Hele Ramazan bayramları. Çocukluğumun heyecan dolu günleri.  Arifeden günler önce evde başlayan telaş bayramın yaklaştığının habercisi olurdu. Benim çocuk kalbim sevinçli bir bekleyişle çarpar, her akşam babama, bayrama kaç gün kaldığının hesabını yaptırırdım.

Bayram sabahı annem, ördüğü ya da diktiği süslü elbisemi giydirir uzun saçlarımı kurdeleli bir at kuyruğu ile toplar elimden tutup kahvaltıya götürürdü. Ramazan sonrası ilk kahvaltı özenle hazırlanmış olur fakat masaya oturmadan önce başta babaannem yanında babam onun yanına da annem dikilir ben babaannemden başlayarak hepsinin elini öperim, sonra annem ve babam bayramlaşma ritüelimizi yerine getirirlerdi. Babam ilk bayram harçlığımı cebime koyar, babaannem süslü bir mendili elime verirdi. İlk gün biz evden ayrılmazdık. Çünkü babaannem ailemizin en büyüğü olduğundan gelen giden çok olur. Kuzenler yeğenler bütün gün evimizi doldururlardı. Bana da gün doğar, misafirlerimizin çocukları ile bahçede koşturur mevsim kışsa küçük odada oyunlar oynardım.

Her bayram beklediğim özel misafirler vardı. Babamın kuzenleri. Ahmet amca ile Zehra hala ve Kadir enişte. Onların gelişi beni heyecandan heyecana sürükler kapıdan girdiklerini görünce herkesten önce koşar karşılardım. Bu özel ilgimin sebebi Zehra halanın çocukları sevgili arkadaşlarım Nur’la Bekir olsa da bir gizli beklentim daha olurdu her zaman. Bir kere her gelişlerinde mutlaka uçan balon getirirlerdi. Bizim bahçede arkadaşlarımla bu balonları oynamak doyumsuz bir zevkti ama oyunun sonu balonların hepsinin uçup gökyüzünde kaybolmaları ve bizim gözyaşlarımız ile sona ererdi.  Ahmet amcanın muzip bakışlarından şakacı konuşmalarından ve beni yanına çağırarak elini öpmem için uzatmasından anlardım ki beklediği an gelmiş. Ahmet amca elini yavaş yavaş cebine atar ve kırmızı şahane bir kağıda sarılı kocaman üç paket çikolatayı çıkarıverirdi.  Biz üç arkadaş sevinçten havalara zıplar çikolatalarımızı kaptığımız gibi bahçeye koşar annelerimizin uyarılarını hiç dikkate almadan yemeye koyulurduk. Çikolata hele bu kadar büyüğü çok kıymetliydi. Çocukluk bayramlarımın baş rolünü hep bu çikolata paketleri kapmıştır. Artık bayram olduğundan mı yoksa çocukluğumuzdan mı bilinmez o çikolataların tadı sonradan hiçbir şeyde olmadı.

Bayramlar, insanların birbirleriyle görüştüğü, küslerin barıştığı, ellerin öpülüp, hediyelerin alınıp verildiği güzel günlerdi. Bayram sonunda bana göre ufak bir servet olan bayram harçlıklarım annemin cüzdanına girer verilen süslü mendiller ise sandığı boylardı. Yıllar geçti ve çocukluk bitti. Çocuklukla birlikte yavaş yavaş bayramlar da yerini tatillere bıraktı. Artık kimse özellikle yaz bayramlarında kapı kapı gezmek istemiyor herkes tatil günlerini sahillerde dinlenerek geçirmeyi tercih ediyorlardı.

Eşimin ailesindeki büyükler bu durumdan hiç memnun olmadılar ve bir çözüm ürettiler. Evet gençler haklıydı, aile çok kalabalık olduğundan evlerde toplanmak zor oluyordu. Bayramın ikinci günü saat ikide Ayaş’ta bir sitenin sosyal tesisinde Bayramlaşma diye bir şey icat ettiler. Gerçekten genci yaşlısı tüm aileyi mutlu eden bir girişim oldu bu. Her bayram randevuya gelebilen herkes çoluk çocuk bayramlaşmaya katılıyor hatta programlar bu randevuya göre ayarlanıyor bütün aile gözlemelerin bazlamaların, baklavaların ve doyumsuz Ayaş meyvelerinin eşliğinde bütün gün birlikte eğleniyordu. Ta ki büyükler teker teker aramızdan ayrılana kadar. Onlar ailemizin tutkalıydılar ve her biriyle birlikte bir parçamız koptu sonra bir araya gelmek için bayramlaşma randevuları yerine düğünleri ve cenazeleri tercih etmeye başladık.

Son iki senedir ise hepinizin bildiği gibi dostlar, bayramlar bir hastalığın amansız gölgesi altında yalnız ve kupkuru geçiyor. İstesekte ne kapı kapı gezip el öpebiliyoruz ne de eli öpülecek büyükler var. Büyüklerimiz evlerinde ama biz yanlarında değiliz artık.  Onların sağlıklarını tehlikeye atmamak için görüntülü konuşmalara mahkum oluyoruz. Bir bilgisayar ekranının karşısında bir uygulama ile açılan pencerelerden birbirimizi görmeye çalışıyoruz. Her gün açıklanan yeni hasta ve vefat haberleri ile irkilip salgının bize ne kadar yaklaştığını düşünüyoruz. Aşılarını tamamlayıp maskelerini atarak hayata yeniden başlayan ülkelere gıptayla bakıyor, boğazımızı sıkan ekonomik düzenin cenderesinde çift maske ve sosyal mesafe ile kendimizi korumaya çalışırken kaybettiğimiz yakınlarımızın cenazelerine bile gidemeyip gözyaşlarımızı içimize akıtıyoruz.  Alınan tedbirlerin yetersizliği ile bunalıyor, onlara bile uymayanlara kızıyoruz. Bayramın hoşgörü dolu engin havasını sevdiklerimizden uzakta olmanın hüznüyle harmanlayıp telefonlarda hasret gidermeye çalışıyoruz.

Karamsarlık bize göre değil. Elbette bu günler geçecek ve hepimiz yeniden o eski güzel günlere kavuşacağız. Buna inancım tam. Sadece biraz daha sabır, biraz daha tedbir ve biraz daha dikkat gerekiyor.

Sevgili dostlar şeker tadında, dostluk zirvesinde ve aile kucağında mutlu bayramlar diliyorum. Esen kalın.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve telgrafgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.