CHP lideri Özel: 'Ya hakkımızı verirsin ya da emekliler hakkını almasını bilir'

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, emeklilerin yaşadığı ekonomik sıkıntıları vurgulayarak, "Tayyip Erdoğan, emekliler bundan sonra susmayacak. Ya hakkımızı verirsin, ya da emekliler hakkını almasını bilir. Hep beraber hakkımızı alana kadar birlikte mücadele edeceğiz" dedi.

Emeklilerin sorunlarını dile getiren katılımcılar arasında yer alan bir emekli, yaşadığı derin yoksulluğu anlatarak, en düşük emekli maaşının 25 bin liradan aşağı olmamasını talep etti. Başka bir emekli ise ekonomik sıkıntılar nedeniyle aileleriyle bir araya gelemediklerini, kültürel etkinliklere katılamadıklarını ve temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandıklarını ifade etti.

Özgür Özel, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) enflasyon rakamlarının gerçek durumu yansıtmadığını savundu ve emeklilere yapılan zam oranlarının yetersiz olduğunu belirtti. Ayrıca, emeklilerin yaşadığı mağduriyetlere dikkat çekerek, adaletsizlik ve ekonomik krizle karşı karşıya olduklarını söyledi.

CHP lideri, emeklilere daha adil bir maaş düzenlemesi ve ekonomik destek sağlanması gerektiğini ifade etti. Önerileri arasında en düşük emekli maaşının asgari ücret düzeyine çıkarılması, prim güncelleme kat sayılarının artırılması, aylık bağlama oranlarının yükseltilmesi ve dul-yetim maaşlarının iyileştirilmesi yer aldı. Özgür Özel, emeklilere daha insanca bir yaşam ve adil bir ekonomik destek talep etti.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, emekliler buluşmasında şunları kaydetti:

“Ülkeyi krize sürüklediler”

“Siyasi bir toplantı değil bu. Her görüşten emeklimiz var burada ama toplandığımız yer de öyle herhangi bir yer değil. Burası baba evi. Burası Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, hepimizin içine doğduğu, sonra kimimizin büyüğüne kimimizin küçüğüne taşındığı, kiminin yakında oturduğu, kiminin ırakta oturduğu ama çorbasının kaynadığını bildiğimiz, bacasının tüttüğünü bildiğimiz baba evindeyiz. Tapusu ne bende, ne Kemal Beydeydi. Ecevit’te de yoktu, rahmetli İsmet Paşa’da da. Bu çatının tapusu bir kişiye kayıtlı o da Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Hepimiz yaşayarak görüyoruz ki ülkeyi 20 yılı aşkın süredir yönetenlerin, ülkeyi derin bir adalet, demokrasi, ekonomik krize sürüklediği ortada. Hiçbiri birbirinden bağımsız değil. Anayasa’nın hiçe sayıldığı bir yerde, kanunların hükmünün olmadığı bir yerde, hak aramanın ortadan kalktığı bir yerde ekonomini bu halde olmasına kimse şaşmasın. Ben bugün derin ekonomik tahliller yapmak yerine ne yaşıyoruz, ne yaşıyorsunuz, ne yaşatıyorlar ve bunun sonucunda ne yapıyorlar? Birazcık onlara değinmek istiyorum. Şüphesiz herkes sıkıntıda. Ama rahat etmesi gerekenler en büyük sıkıntıda. Bu salondakiler, ekranı başındakiler ömürleri boyunca çalıştılar. Bu ülke için çalıştılar. Aileleri, evlatları için çalıştılar. Hatta birçoğu artık rahat etmesi gerektiği halde emekli olduktan sonra hiç bilmedikleri işleri yapamaya razı gelerek, bir ek maaş almak peşinde hala çalışıyor. Diyorlar ki, örneğin bayramda bir ikramiye verildiğinde, bir sefere mahsus bir para dağıtıldığında bile ‘Çalışan emekliye vermeyiz’ dediler, çok itirazlar ve mücadeleler sonunda alabildik hep beraber. Niye vermiyorsun çalışan emekliye? O zaten emekli, bir yandan çalışıyorsa emekliye yaptığımızı ona vermeye gerek yok. Yahu bir emekli niye çalışır? İşsiz bir çocuk vardır da torunlara bakmak için çalışır. Üniversitede okuyan bir evlat vardır da onun harçlığını yollayabilmek için çalışır. Bir emekli niye çalışır? Biraz önce dinledik, benim söyleyeceğim sözler ne kadar gerçekleri yansıtsa da biraz önceki 3 konuşmacının yaptığı, verdikleri örnekler kadar hiçbir şey çarpıcı olamaz. ‘10 bin lira alıyorum, zaten 9 bin lirası kira, ben kirada kalamadım, kardeşimin yanına taşındım’ diyor. Yani emekli ev kapatıyor. Bir diğeri diyor ki, ‘Bir aletim bozulursa yaptıramam diye korkuyorum’ diyor. Aldığı para sadece kiraya gittiğinde, ‘Bin lira da yakıt parası, elektrik, su geliyor, param yok.’ Ütüsü bozulsa ütüsünü yaptıracak parası yok. Böyle bir hayatı rahat etmesi gerekenlere zehir eden bir anlayış ile karşı karşıyayız. Bugün örneğin, Almanya’da emekli Hans. Emekliliğinde emekli maaşı ile devletinin ona sağladığı imkanlarla uçağa biniyor. Antalya Havaalanı’nda iniyor, Manavgat’a gidiyor. Manavgat’ta tatil yapıyor. Onunla aynı zamanda doğmuş, biri Almanya’ya çalışmış, biri bu güzel memlekete çalışmış Hans’ın muadili emekli Hasan, kendi memleketinde, Hans Almanya’dan Manavgat’a gelirken, bırak Manavgat’a, tatile gitmeyi parka çıkmaya, manavın önünden geçmeye korkuyor. Biri Manavgat’a gidiyor, öbürü manavın önünden geçmeye korkuyor. Bu ülkenin emeklisine bunları yaşatanlara yazıklar olsun.”

“Yüzlerce mağduriyet dile getiriliyor”

“Binlerce sorun var. Emekliler içinde bayrak ikramiyesini yıllar önce önceki Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu söylediğinde ‘Vermeyiz’ diyenler, dalga geçenler sonra ‘Biz de vereceğiz’ diyenler, onu komik rakamlarda bıraktılar. O bayram ikramiyesini alamayan, özel banka emeklileri var, özel sandık emeklileri var. Batırılan bankaların munzam sandıklarının emeklileri var, mağduriyet yaşayan. Örneğin Türk Ticaret Bankası emeklileri var, kendi sandıklarını ayırdılar, o sandık battı, battığı ile gitti, şimdi en düşük emekli maaşını almaya mahkum edilmiş durumdalar. Böyle onlarca, yüzlerce farklı farklı mağduriyet dile getiriliyor. Ama bir bütün olarak en önemli sorunu şu. Türkiye İstatistik Kurumu diye, baş harflerini ben Tayyip’i Üzmeyen İstatistik Kurumu diye söylediğim, rakamları çarpıtan, rakamları düşük gösteren ama yaptığı iş bu kadar masum olmayan bir kurum var, TÜİK. O adeta her birinizin cebine elini atıyor. TÜİK bir elini her birinizin cebine, çantasına sokuyor. Oradan para çalıyor. Gerçek enflasyon yüzde 127’yken, enflasyonu 64 diye açıklıyor. Emekliye zam verileceğinde bu açıklanan resmi enflasyon rakamları dikkate alındığında her birinizin cebinden para çalıyorlar. ENAG diye bir kuruluş var. Nereden hesap yaptığını, nasıl hesap yaptığını açıkça paylaşıyor ve TÜİK’in yüzde 64 bulduğu enflasyonu üniversite hocaları yüzde 127 bulmuş. Gerçek enflasyon 1 yıl öncesine göre, TÜİK diyor ki yüzde 64, ENAG diyor ki yüzde 127. Şimdi birlikte bakalım. 1 yıl önce dana eti 197 liraymış, doğru mu? Bugün 482 lira, doğru mu? Aradaki fark yüzde 143. Koyun eti 200 liraymış, 538 liraya çıkmış. Doğru mu? Burada eğer bir tane yanlış rakam varsa, itiraz edin. Canlı yayın itiraz edeni versin. Doğruysa bu rakamları hep beraber onaylayın, Türkiye duysun. 200 liralık koyun eti 538 liraya çıktı mı? Aksini iddia eden var mı? Zeytinyağı 118 liradan 330 liraya çıktı mı? Yüzde 180 artmış mı? Aksini söyleyen var mı? Dana eti yüzde 143, koyun eti yüzde 157, zeytinyağı yüzde 180, patlıcan yüzde 123, çay yüzde 90 artmış. Havucun kilosu pazarda geçen sene 9 liraymış. Doğru mu? Şimdi 30 lira mı? 50 lira diyen var, 3 kat artmış. Ama enflasyon TÜİK’in, Tayyip’i Üzmeyen İstatistik Kurumuna göre yüzde 64 artmış. Böyle olunca ne oluyor? Emekliye zammı TÜİK’in hesabına göre veriyorlar. TÜİK’in hesabına göre verince ne oluyor? Memur emeklilerine yüzde 49 zam yapmıştı, en düşük emekli maaşı 7 bin 500 liraydı. Onu büyük müjde diye söylediler. Yüzde 33 zam yapıp 10 bin lira yaptı. SKK ve Bağ-Kur emeklisine 42,5 verdi. Fiyatlar yüzde 140, yüzde 160, yüzde 110 artarken ve ortalama enflasyon yüzde 127’yken size verilen zam ortada.”

“Her ay 5,5 çeyrek altın adalet ve kalkınma partisi eliyle çalınıyor”

“CHP yıllardır bir şey söylüyor. ‘Siz bile, isteye, taammüden emekliyi yoksullaştırıyorsunuz.’ 2006 yılına kadar emekliler açısından hayat herkese ne kadar zorsa emeklilere de o kadar zordu. 2006’da güncelleme katsayısını düşürdüler. Aylık bağlama oranını düşürdüler. Aylıkların alt sınırlarını düşürdüler. O günden itibaren emekli maaşları git gide düşmeye başladı. Bunlar geldiğinde bir emekli, en düşük emekli maaşı bu ay 7 bin 500’dü, gelecek ay 10 bin lira olacak. En düşük emekli maaşı asgari ücretin yüzde 147’siydi, yani asgari ücret 1’se, en düşük emekli maaşı 1,5’ti. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Bu aya kadar yüzde 44’ündeydi eleştiriyorduk, son yaptıkları zamla yüzde 59’a denk geldi. Asgari ücret 17 bin 2 lira, en düşük emekli maaşı 10 bin lira. Bu durumda yüzde 59’u kadar veriyorlar. Bizim memleket altın hesabını yapar ve sever. Çünkü paradan 6 sıfır atıldı. Milyon diyorduk, TL oldu. Milyarlar bin oldu, hesaplar karıştı. Bakın çok basit bir hesap yapacağız bütün Türkiye’nin gözünün önünde. 2002’de 228 milyonken emekli maaşı, en düşük emekli maaşı asgari ücretin 1,5 katıyken, o maaşı çekip sarrafa gittiğinizde 8 çeyrek altın alıyordunuz. Bugün gelecek ayın ilan edilen 10 liralık en düşük emekli maaşıyla 2,5 tane altın alabiliyorsunuz, 5,5 çeyrek altın her ay Adalet ve Kalkınma Partisi eliyle emeklinin evinden çalınıyor, başka birilerinin cebine konuyor. 8 çeyrek altından 2,5 çeyrek altına gelinen noktadayız. Bunu bütün emekliler adına, bütün memleketimize, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne, MHP’ye oy veren herkese şikayet ediyoruz. Siz oyu veriyorsunuz, onlar cebinizden her ay 5,5 çeyrek altını alıp zenginlere veriyorlar. Hesap ortada. Bunun hesabını emekliye vereceksiniz, bunun hesabını emekli sizden soracak. 31 Mart hesap günü olacak, bu hesap sorulacak.”

“Yeni emeklinin maaşını eski emekliye ödetiyorlar”

“Bütün dünyada nüfus yaşlanırken emeklilik sistemlerinin büyük sorunu var. Emekli maaşları gayri safi milli hasılada, milli gelire oranı artıyor. Kaçınılmaz bir şey. Bir milli geliriniz var, nüfusunuz yaşlanıyor, emekliye ödenen paranın payı artıyor. Buna çare arıyor dünya. Ne olarak arıyor? Gelirlerini artırmak için arıyor, başka tedbirler arıyor. Türkiye’de durum ne? Hele hele ne beklersiniz, nüfus yaşlanıyor. Bir de geçen sene 2,5 milyon yeni emekli geldi. Ama emekliye, tüm emeklilere ödenen aylıklar toplamının milli gelire oranı 3 yıl önce yüzde 7’yken, şimdi yüzde 5’e gerilemiş. Bakın emekli sayısı artmış. Nüfus yaşlanmış ama emekliye verilen para yüzde 7’den, yüzde 5’ine düşmüş. ‘Şimdi EYT’yi çıkarmam’ dedi, ‘Çift dikiş yapacak bunlar’ dedi. Seçimi kaybetme belirtisi gelişince EYT’yi çıkardı ya. ‘Biz 2,5 milyon kişiyi emekli ettik’ diyor ya. Emekli edersen ne yaparsın, emekliye maaş ödersin. Yeni emeklinin maaşını eski emekliye ödettiriyorlar. Yeni emekliye bağlanan maaşı siz ödüyorsunuz. Yüzde 7 varken para 5’e düşmüş. Yani emekliye ayrılan para hem 7’den 5’e düşüyor, hem de dünya kadar emekli sayısı var. Hem ‘EYT’yi çıkardım’ diyeceksin, herkesten oy isteyeceksin, sonra yeni emeklinin maaşını eski emekliye ödeteceksin. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan büyük bir adaletsizlik ve haksızlıkla karşı karşıyayız.

Geçen gün 7 bin 500 liraları 10 bin yaptı ya, bir de yüzde 5 artış yaptı ya. Ertesi gün bütün yandaş gazeteler ‘Emekliye müjde, emekliye büyük zam’ yazdı ya. O gece dedi ki, ‘Bunun bize getirdiği yük tam 200 milyar lira. Size verdiği 7 bin 500’den 10 bin liraya çıkarmaya yük’ diyor ve 200 milyar lira diyor. Bakın, kur korumalı mevduata ödenen para 800 milyar lira. Emekliye verdiğine yük dediğinin tam 4 katını kur korumalı mevduata, parasına para katanlara, ‘Efendim, benim param var.’ Varsa var. Ben bununla dolar alacağım. E al. Ya artmazsa. Ben bunu faize koyayım. E koy. Ya yetmezse. Dolar faizden çok olursa, ‘Karar veremiyorum’ diyenlere. ‘Aman sen parayı getir bize koy. Şu kadar faiz al. Dolar daha çok artarsa o parayı hazineden ödeyeceğim’ dediler. Yani yüksek yüksek faizlere bile, bankadan aldığı faize. Siz kirayı ödeyemiyorsunuz ya. Birileri kira ödeyemezken, elindeki milyonlara, 100 milyonlara verilen faiz yetmez, Türk lirasına güvenmiyorum, dolara gideceğim. Aman gitme faiz de al. ‘Dolar artarsa biz aramızda toplar, size veririz’ dediler. Sizden aldılar, onlara verdiler. Kur korumalı mevduata verilen para 800 milyar lira. Size verip de yük olarak gördüğü para 4’te 1’i. 200 milyar lira. Bu yüzden bu düzen böyle gitmez. Önerilerimiz şu, kanun teklifimiz var. En düşük emekli maaşı asgari ücret kadar olmalı. Yetmez, çünkü 1’e 1,5’ti. Oralara kadar çıkmalı. Ama en düşük maaşı hiç olmazsa asgari ücret olmalı. Yani bugün 10 bin dediği, 17 bin liraya bir kere derhal çıkmalı. Kalıcı bir düzenleme yapılmalı. Eğer bu yapılırsa emekliler siyasetçilerin gözlerinin içine bakmak, ağızının içine bakmak zorunda kalmazlar, bir standarda bağlanmış olur. Ayrıca en düşük emekli maaşının asgari ücretten az olmasını söylemek demek, en düşük emekli maaşının temel maaş olmasını kabul etmek anlamına da gelmiyor. 2002 yılında en düşük emekli maaşını alanlar emeklilerin pek az bir kısmıyken şimdi neredeyse bu ortalama maaş haline geldi. Salonda herkes emekli, dışarıdan kimse gelmedi. Salonda emekli olmayan yok. 10 bin lira emekli maaşı alanlar, bu ay 7 bin 500 lira alıp gelecek ay 10 bin lira alacak olanlar. Bakın salonun neredeyse yüzde 70’i en düşük emekli maaşını alıyor.”

“Aylıkların alt sınırları artırılmalı”

“Bu salonda bulunanların yüzde 70’i en düşüğü alıyor. Oysa ki 2002 yılında emeklilerin çok azı en düşük emekli maaşını alıyordu. Ortalama emekli maaşı en düşük emekli maaşından çok yukarıda bir yerdeydi. Şimdi ortalama emekli maaşı neredeyse en düşük emekli maaşı kadar. Bunun mutlaka değiştirilmesi lazım. Bunun olması için prim güncelleme kat sayıları artırılmalı, aylık bağlama oranları artırılmalı, aylıkların alt sınırları artırılmalı. Yani 2002 yılında gelip, 2006’da 5510 sayılı kanunda neyi bozdularsa düzeltmek gerekiyor. Hem oranı, hem alt sınırı, hem de diğer bozdukları parametleri düzeltmeliyiz ki en düşük maaş genel maaş olmasın. Ayrıca az önce emeklilerimiz seslendi. Başka sıkıntılar da var. Dul ve yetim maaşları var. Bir maaş kaç parçaya bölünüyor? O bölünen parçalar yüzünden insanlar komik maaşlar alıyorlar. Bizim iddiamız şudur, en düşük emekli maaşı asgari ücret olmalı. Bu dul ve yetim için de bu her türlü maaşta bu sınırın altında hiçbir maaş kalmamalı. Bir emekliden kalan maaş 3’e, 4’e bölünüp pay edilmemeli. Çünkü birisi bir şehirde yaşayan bir eş, biri başka bir şehirde yaşayan kız evlat, biri bir başka şehirde yaşayan bir başka mağdur oluyor. O kalan maaşın bölünmesi, çok düşük maaşlara insanların mahkum edilmesi doğru değil. Emeklinin derdi çok. Diyor ki bir tanesi ‘Yüzde 25 kesinti oluyor’ diyor, dul ve yetimlerden. Zaten kesintiler kaldırılmalı dedim. Bir tanesi ilaçlara diyor. Eksiden emekli eczaneye giderdi, ilaçlarını alırdı, emekli yüzde 10 ve çalışan yüzde 20. Hele hele raporlu hastalığı varsa, hiç para ödemeden çıkardı. Şimdi hastaneye gidiliyor, doktor muayene ediyor, maaştan doktor parası kesiyorlar. Eczaneye gidiyor, ilaç alıyor, maaştan ilaç parası kesiyorlar. Ayrıca doktorun yazdığı ilaç en ucuzu ama doktorun yazdığı ilacın en ucuzunu ödüyor. Elde bu ilaç yok, piyasada yok. ‘İlacını alacaksan fiyat farkı ödeyeceksin’ diyorlar. Raporlu ilaç alıyor, raporlu ilaçtan da fiyat farkı alıyorlar. Reçetenin yaprağına, ilacın kalemine, sağlık ocağında muayene olduysan ayrı para. Devlet hastanesinde ayrı para. Tediye ayrı para. Ayrıca 6 ay sonrasına gün veriyorlar. Erken röntgen, MR çektireceksen fark öde, gece yarısı gelecek yapıyorlar. Bu sıkıntıların hepsi emeklilerimizin sırtında. Benim söyleyeceğim şu, biz bugün gündemi sadece emeklilerimize ayırdık. Eğer geçtiğimiz hafta şehitlerimiz olmasaydı, Tandoğan Meydanı’nda toplansaydık, ne diyorduk? Sahip çıkıyoruz. Geleceğimize, ülkemize, milletimize, ekmeğimize, emeğimize, emeklilerimize sahip çıkıyoruz diyorduk. Hep birlikte meydanlarda olacaktık. O gün olmadı. Ama emeklinin sesini duymazlarsa çok yakında hep beraber meydanlarda olacağız.”

“EMEKLİLERİMİZE SAHİP ÇIKACAĞIZ”

“Emeğimize, ekmeğimize, emeklilerimize sahip çıkacağız. Buradan Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum. Hakaret etmeyi bırak. Yalan atmayı bırak. İftirayı bırak. Şu emeklinin dön gözünün içine bak. 10 bin lira maaşla bu memlekette kira mı ödeyecek, doğalgaz mı ödeyecek, elektrik mi, su mu ödeyecek? Gidip de pazara mı çıkacak, erzak mı alacak, çorbayı nasıl kaynatacak, karnını nasıl doyuracak, bundan sonra hayatını nasıl geçindirecek? Ben buradan emeklilere şunu söylüyorum. Bugüne kadar hep ezildiniz. Hep unutuldunuz, ihmal edildiniz. Hep bir mesele vardı, sizin sorununuzdan önemliydi. Bundan sonra sizin sorununuzdan daha önemli bir sorun yok. Bunu kabul etmiyoruz. Çıkıyor emeklinin karşısına, ‘Biliyorum’ diyor, bilmeni ve kabul etmeni istiyor. Açsın, yoksulsun, sıkıntın büyük ama tehlike de büyük. ‘Ezanı dindirecekler, vatanı böldürecekler, bayrağı indirecekler oyu bana ver…’ Kardeşim bu memlekette bugüne kadar bu vatan bölünmediyse, bu bayrak inmediyse, bu ezan dinmediyse senin hamasetin yüzünden değil bu emekliler sayesinde inmedi. 5 vakit ezanı okuyan müezzin emekli değil mi? Namazı kıldıran imam emekli değil mi? Hudut boyunda bayrağı dalgalandıran asker, uzman çavuş emekli değil mi? Bugüne kadar bu ordunun yemeğini pişirenler, ekmeğini pişirenler, bu ordunun evlatlarını yetiştirenler emekli öğretmenler, aşçılar, hizmetliler değil mi? Bunlar, bu vatan emeklileridir. Eğer sen emekline bir gelecek sunmazsan çalışanın da geleceğinden ümidi olmaz, kaygısı olur. Türkiye’ye sesleniyoruz, emeklilerin sorunu bu ülkenin gerçek beka sorunudur. Hepimiz bir gün emekli olacağız ve emeklilerini açlığa, sefalete, yokluğa terk eden, pazara çıkamaz hale getiren, alışverişte ‘Alışveriş torbasının yarısını kasada bıraktım’ dedirten, bir gelecek düşünen herkes için bu ülkenin emeklilik sorunu beka sorunudur. Bundan sonra emekliler sorunlarına sahip çıkacaklar. Bundan sonra Tayyip Erdoğan’a sesleniyoruz, yoksa biz emeklilerin sesini sana duyurmasını biliriz. Emekliler, emeklerine, geleceklerine sahip çıkacaklar mı? Çıkacak mısınız? Bu haksızlığa karşı hakkınızı arayacak mısınız? Hep beraber olacağız, kalkın ayağa alın hakkınızı. Tayyip Erdoğan, emekliler bundan sonra susmayacak. Ya hakkımızı verirsin, ya emekliler hakkını almasını bilir. Hep beraber hakkımızı alana kadar birlikte mücadele edeceğiz. Size inanıyor, güveniyoruz.”

Kaynak : PHA